Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı - Yazar

Şükür kulluk bilinci, bir yaşama biçimi ve Yüce Allah’a kul olmanın gereğidir. Şükür olmadan bereket olmaz ve nimetler artmaz. Nitekim Yüce Rabbimiz, “Eğer şükrederseniz, nimetlerimi muhakkak artırırım.” (İbrâhim Sûresi, 7) buyurmaktadır.
Şükür, lisanın ziyneti, ömrün bereketi, kalbin safâsı, vicdanın cilâsıdır. Elimizdekilerin farkına varmayıp ümitsizliğe düştüğümüz zamanlarda içimizi acıtan her şeyi bir kenara bırakmaktır şükür. Kalbi bulandıran duygulardan arınıp, saf bir dille yakarmaktır. Yeni başlangıçlara doğru yol almaktır şükür. Sırra mazhar olmak, dualara başlangıç olmaktır şükür. Tek bir kelam ile gönülden gönüle yol bulmaktır.

Hayatın bütünü bir nimetler okyanusu

Kıymet bilmektir şükür. Hz. Yusuf gibi sabredip kör bir kuyudan kurtulmaktır. Hz. Meryem gibi kendini Yaradan’a adamaktır şükür. Hz. Nuh (as) gibi tufandan kurtulmak, Hz. Musa (as) gibi Kızıldeniz’de yol bulmaktır. Hz. Muhammed (sav) gibi ümmeti için duaya sığınmaktır. Hz. Fatıma gibi kanaat edip, razı olmaktır şükür…

GÜNÜN AYETİ
“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 60/5)

Kaybetmek ve kazanmak arasında dururken elimizdekine sahip olmayı başarmaktır şükür. Şikâyet etmeyi bırakmaktır. Kalpleri evirip çevirene en güzel hitap ile seslenip derde deva bulmaktır şükür…

Nefes alırken ve verirken iki nimet kullandığımıza göre hayatın bütünü bir nimetler okyanusu... Nimet içinde nimet… Lûtuf içinde lûtuf…

Şairin ifadesiyle;

“Ne büyük bir gaflet içinde beşer,
Bilmez ki; bir nefes sonrası mahşer”

Ömrümüz boyunca, milyarlarca aldığımız nefesimizin en önemlisi hiç şüphesiz ki son nefes…

Huzurla nefes alıp vermenin şükrü ne büyüktür. Hastanelerde bu günlerde entübe olup yatanlara sormak lazım rahat bir nefes almanın büyüklüğünü.

Şükür “farkında olma”…

Nimeti değil¸ nimeti veren EŞ-Şekur olan Yüce Mevla’mızı bilmektir. Sonsuz nimetlerin ortasında yüzerken nimeti, karşılıksız vereni hatırlama, ona teşekkür etme, onu her daim hamd ile anmalıyız.

Şükretmek sadece dille “Elhamdülillah, Ya Rabbi şükür” demek değildir. Asıl şükür, her nimeti, Rabbimizin razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Aldığımız her nefesin, hayatımızın, aklımızın, sağlığımızın, bütün imkânlarımızın kendine has bir şükrü vardır.

GÜNÜN HADİSİ
Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.“ Tirmizî, Zühd, 14

Tefekkür ve tezekkür

Mükerrem bir insan olarak yaratılmış olmamızın şükrü, imandır. Kalbimizin şükrü, kin, nefret gibi kötü duygulardan uzak durmaktır. Zihnimizin şükrü Allah’ın yüceliğini tefekkür ve tezekkürdür. Dilimizin şükrü, Allah’ı zikirdir. Bedenimizin şükrü, nimeti isyanda değil tâatte kullanmak, her daim Allah rızası doğrultusunda yaşamak ve ibadetlerimizi eda etmektir.

Malımızın şükrü, sadaka ve zekât vererek ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmaktır. İlmimizin şükrü, öğrenci yetiştirerek, ardımızda kalıcı eserler bırakarak insanlığa faydalı olmaktır.

“Allah’ım!, Seni anmak, sana şükredebilmek ve en güzel şekilde sana kulluk yapabilmek için bana yardım et” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 361, “Vitir”, 26; Nesâî, “Sehv”, 60).

***

 Peygamberimizin Ramazan Günlüğü

Allah resulü (sav) Ramazan’da çokça dua ederdi

Esasen zamanların hepsi birdir. Fakat bu zamanlara dereceler yükleyen zamanın sahibi, Allah’ın kendisidir. Cuma gününü haftanın diğer günlerinden faziletli kılan, Ramazan ayını senenin diğer aylarından faziletli kılan, gece namazını sair namazlara nazaran faziletli kılan Cenab-ı Hakk’ın kendisidir. Her ânını dua ile süsleyen Sevgili Peygamberimiz, Allah ile kulu arasındaki bağın daha da güçlü olduğu özel zamanlarda yapılan duaya, kulluk ve ibadete daha da önem verir, bütün samimiyetiyle Rabbine yönelirdi.

Daha Ramazan gelmeden önce; ‘Bizi Ramazan ayına ulaştır’ diye dua eden Allah resulü (sav) özellikle Ramazan-ı şerife ulaşınca da çokça dua ve istiğfarda bulunurdu. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” (Müslim, Salât 215) diye bizlere tavsiyede bulunur ve Ramazan gecelerinde Yüce Rabbimize secdede uzun uzun gözyaşı dökerek dua ederdi.

GÜNÜN DUASI
‘’Allah’ım sen affedicisin, cömertsin, affetmeyi seversin, beni de affet. Allah’ım, bize dünya ve ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru. Allah’ım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.

Hz. Peygamber (sav) hilali gördüğü vakit Ramazan’ın bereketli ve huzurlu geçmesi için dua eder, tekbir getirir, hamd eder, bazen “Hilal; doğruluk, hidayet ve hayırdır. Hilal; doğruluk, hidayet ve hayırdır. Seni yaratana iman ettim. Bizi Ramazan’a yetiştiren Allah’a hamd olsun.” ( Ebû Dâvûd, Edeb, 110) şeklinde dua ederdi.

Duası geri çevrilmeyecek duaları sıralarken de iftar vaktinde oruçlunun duasını, sahurdaki duayı ve misafirinin duasını dile getirirdi.

Peygamberimiz (sav) sık sık dua eder, Ramazan ayında ise dualarını artırır, özellikle iftar vakti, ezam ve kamet arası, gece namazlarından sonra dualarını artırırdı.

Ramazan ayı içinde yer alan Kadir gecesine ayrı bir önem veren Peygamberimiz “O gece nasıl dua edelim?” diye soran Hz. Âişe’ye, “Allah’ım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.” duasını öğretmişti. (Tirmizî, Deavât, 84)

***

Oruç İlmihali

Fıtır sadakası ve oruç fidyesi kimlere verilebilir?

Fıtır sadakası ve oruç fidyesi bakmakla yükümlü olmadığımız yoksul Müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır.
Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usul ve fürûuna veremez.

Usul, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Yine, bir kimse hanımına zekât veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına zekât veremez.

Çünkü yeme ve içmeleri bir ve aralarında menfaat ilişkisi vardır.

Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayın peder ve kayın valide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir. (DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları)

HİKMETLİ SÖZLER 
“İlim, maldan üstündür. Zira ilim seni korur, hâlbuki sen malı korursun, ilim harcandıkça artar, mal harcandıkça azalır, ilim sayesinde düşmanlar dost olur, fakat mal böyle değildir. İlim, sahibinin mülkiyetinden çıkmaz, fakat mal böyle değildir.” (Hz. Ali ra)
Editör: TE Bilisim