Doğup batan güneş ve ay, solan çiçekler, dün bizimle olan bugün ruhunu teslim eden yakınlarımız bir gün sıranın bize geleceğini haykırıyor…

Dünya bizim geçici yurdumuz ve bir gün gelecek, bu âlemden ve üzerindeki yaratılmışlardan bir eser kalmayacak ve kâinattaki bu mükemmel nizam bozulacak ay, güneş ve yıldızlar birbirine çarpıp parçalanacak, dağlar pamuk gibi atılacak ve her şey mahvolacaktır. Bütün bunlar İsrafil’in (as) mahiyetini ancak Allah’ın bildiği sûra ilk defa üfürmesiyle olacaktır. Sonrasında kâinatta bütün canlıların ruhu alınacak, Yalnız ve yalnız Baki olan Allah tek kalacaktır. Allah’ın belirlediği bir zaman sonra İsrafil’in (as) sûra ikinci defa üfürmesiyle de ahiret denilen hayat başlayacaktır.

Günün Ayeti
 “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14.)

Hakimi mutlak olan Rabbimizin irade edip belirlediği bir zaman diliminde bizler, ruh ve yeni bedenlerimizle birlikte tekrar diriltilecek ve Kainatın tek hakimi Yüce Allah’ın huzuruna çıkacağız. Uçsuz bucaksız bir meydanda toplanacak, herkes kendi derdine düşecek, yanındakini göremeyecek kadar telaş içinde olacaktır. O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçacaktır. Elbette kelime-i tevhide inananları Yüce Allah, onların ayaklarını sağlam tutacaktır. (İbrahim Suresi, 27) O gün inananların yüzleri nurdan parıldayacak ve sevineceklerdir. İnkârcıların yüzleri ise simsiyah olacaktır.

Günün Hadisi
“Kimin arzusu ahiret olursa Allah onun kalbine zenginliğini koyar ve işlerini derli toplu kılar, artık dünya boyun eğerek onun peşinden gelir. Kimin hedefi de dünya olursa Allah onun iki gözünün arasına fakirliği koyar, işlerini de darmadağın eder. Netice olarak dünyadan da eline, kendisine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez.” (Tirmizî, Kıyâmet, 30/2465.)

Bundan sonra uzun bir bekleyiş ve ardından ilahi adaletin tahakkuku için büyük mahkeme kurulacaktır. Görevli melekler tarafından yazılmış olan amel defteri ortaya konacak “Her nefis yaptığı hayrı ve kötülüğü (o kitapta ) hazır bulacaktır.” “O gün asla zülüm yapılmayacaktır. Kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecek ve zerre miktarı kötülük işlemişse onu da görecektir. Her insana kitabını oku, bugün kendi nefsin, kendine hesapçı olarak yeter denilecektir. Bazılarının kitabı sağdan, bazılarının kitabı da soldan kendilerine verilecektir. Kitabı sağdan verilenler: “Alın, kitabımı okuyun, doğrusu ben hesapla karşılaşacağımı sezmiştim zaten diyecek. Ardından da Allah’ın kendisi için hazırladığı eşsiz cennete girecektir. (Hâkka Suresi - 19-24) 

Günün Duası
“Peygamber Efendimiz (sav), “Allah’ım! İçinde yaşadığım, geçimimi sağladığım dünyamı ve ebedî yaşayacağım ahiretimi benim için hayırlı kıl. Hayatımda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle.” (Müslim, Dua, 71.)

Kitabı soldan verilenler ise: “Kitabım verilmeseydi, keşke hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, keşke ölümle tamamen yok olup gitseydim, malım beni kurtarmadı, gücüm, saltanatım yok olup gitti ve keşke ahiret hayatım için dünyadan bir şeyler getirseydim” (Hâkka Suresi - 25-29) diyecektir.

Son pişmanlık da fayda vermeyecektir. Dünyada yaptıklarını inkar durumunda ise, kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları hakkında aleyhine şehadet edecektir.

Kuranı kerimde anlatılan bu sahneleri hiç şüphesiz göreceğiz. Bu gerçeğin farkında olarak dünyanın cazibesine kapılmamalıyız. Zira dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, mal, evlat makamla övünme, maddi imkânları artırma bir yarışmadan ibarettir. Bir çiçek gibi açacak ve bir gün kuruyacaktır. Sonra da çer çöp olacaktır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadîd Suresi, 57/20.)

Ahiret kalıcı ebedi bir hayat ve dünyadan daha hayırlıdır. “Önce dünya” diyenler “dünya karşılığında âhireti satanlar” kaybedecek ve Allah’a ve ahirete kavuşmayı umut edip ahireti dünyaya önceleyenler kazançlı çıkacaklardır.

 “Kul, kusursuz olmaz” denilmiştir. Kusurlarımızı telâfi edip, hayır ve iyilikleri arttırmalı, kulluğumuzu gözden geçirmeli, son ana kadar istikametten ayrılmamalıyız.

Hikmetli Söz
İmam Gazali’nin naklettiğine göre, dünyayı ahirete tercih eden kimseyi Allah Teâlâ üç şeye müptela kılar: Kalbinden hiç çıkmayan sıkıntı, hiç kurtulamadığı fakirlik ve doymak bilmeyen hırs. (İhyâ, IV, 411.)

***

Mekke’nin fethi Ramazan ayının 19. gününde olmuştur

Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke’nin fethi için hazırlıklarını savaş stratejisini aylar önce hazırlamıştı. Ramazan ayında hazırlıklar tamamlandı. Mekkeliler Müslümanların Ramazan’da ibadete yoğunlaşıp savaş yapmayacakları düşünüyordu. Savaş bir strateji bir hile olduğunu söyleyen Peygamberimiz (sav) hazırlılarını çok gizli yürüttü.

Kureyş müşrikleri O’na tebliğ hürriyeti vermemiş ve Mekke'den ayrılmak zorunda kalmış Peygamberimiz Aleyhisselam oradan ayrılırken: "Vallahi, biliyorum ki, sen Allah'ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve Yüce Allah'a da, bana da en sevgilisi olanısın! Senden zorla çıkarılmamış olsaydım, senin halkın beni senden zorla çıkarmamış olsalardı, senden çıkmaz, ayrılmazdım!" diyerek, duyduğu üzüntüyü açıklamıştı.[1][528]

O zaman, Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselama: “Muhakkak ki Kur'an'ı sana inzâl eden (Allah), seni (ahirete göçmeden önce, hicret ederek içinden çıktığın) Mekke'ye geri çevirecektir.” (Kasas Suresi, 85) buyurmuştu.

Peygamberimiz Yüce Allah’ın verdiği müjdeyi, vadini gerçekleştirmek için Mekke’nin yakınına Zî Tuvâ'ya geldi. Herhangi bir gevşekliğe meydan vermeden orduyu titizlikle sevk ve idare ediyordu. Peygamberimiz Aleyhisselam Kudeyd mevkiine gelince, ikindi namazından sonra, hayvan üzerinde iken bir bardak su getirtti. Bardağı herkesin göreceği şekilde kaldırıp onu içti, orucunu açtı. Müslümanların da oruçlarını açmalarını emretti. Seferde idiler. Oruç tutma ruhsatları vardı. Az sonra düşmanla karşılaşacaklardı. Müslümanların kuvvetli ve dinç olmaları gerekiyordu. Müslümanlardan bazısının orucunu açtığı, bazısının ise oruçlarını açmayıp tutmaya devam ettikleri haber verilince, Peygamberimiz Aleyhisselam üzüldü: "Onlar âsilerdir (emre karşı çıkan) Siz, sabahleyin düşmanlarınızla karşılaşacaksınız! Orucu açmak sizin için zindeliktir!" buyurdu. Düşmanla karşılaşacakları haber verilince, hepsi Merru'z-zahran'da oruçlarını açtılar. Bütün bu yaşanalar ümmet için bir örnektir.

***

Oruç İlmihali

Cami ve hayır kurumlarına zekât, sadaka verilebilir mi?

Zekâtın verileceği yerleri Yüce Allah, Tevbe Suresi’nin 60. ayetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan Müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur'an-ı Kerim'de belirlenen yerler dışında her hangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi uygun değildir. Zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez. Zekât bu kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile ulaştırılabilir. Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre bir sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur’an’da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekât emanet edilebilir. Onlar da bu emaneti fakirin bilgisi dahilinde temel ihtiyaçları için harcayabilirler.

Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan hayır sivil kuruluşlarına ise zekât, sadaka-i fıtır verilmez. Zekâtın ve fıtır sadakasının geçerlilik şartlarından biri de temliktir. Temlik, bir malı, mal edinmeye ehil bir kişinin mülküne geçirmektir. Cami, okul, köprü, yol vb. yerlere temlik söz konusu olmadığından, buralara zekât ve fıtır sadakası sarf edilemez. Ancak günümüzde göçmenler başta olmak üzere hizmet veren bu gönüllü kurumlar fakirin bilgisi, onayı ile hayır işlerini sürdürebilirler. Bunu yapmayan kuruşların varlıklarını sürdürmeleri için sadaka ve gönüllü yardımlar yolu ile desteklenmeleri çok önemlidir.

Editör: TE Bilisim