Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar

 Yüce Rabbimiz, insanlığa örnek bir huzur toplumu olmamızı bizlere emretti. “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun!” (Hucurât,10) Allah’tan korkunuz! Aranızı düzeltiniz.” (Enfâl,1) “Günah işlemek ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın!" (Mâide, 2) buyurdu. Bu ayetler, toplumda barış ve huzurun temin edilmesine işaret ayetlerden yalnızca bir kaçıdır.

Müslümanların İslam’ın huzur sunan hayat tarzını, bütün insanlığa takdim etmek gibi sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sebeple huzuru hal diliyle göstermeliler, aralarındaki ihtilaflara, kavga ve çekişmemelere son vermelidirler.

Günün Ayeti
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/103)

Huzur içinde yaşamak yerine, kavga ve anlaşmazlık yolunu seçmek asla imanla, ahlakla bağdaşır bir tavır değildir.

Hz. Peygamber (sav) zamanında bazı kimseler yakınlarını ziyaret etmeyeceklerine veya insanların arasını bulma çabalarına destek olmayacaklarına dair yemin ediyor, sonra da yeminlerini bozamayacaklarını bahane ederek barışmaktan kaçınıyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah (cc), “İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı engel yapmayın...” (Bakara, 2/224) buyurmuştur.

Sevgili Peygamberimiz (sav) kırgınlıkları gidermek için arabuluculuk yapardı. Kubâ"da yaşayan, Evs kabilesinin bir kolu olan Amr b. Avfoğulları kavga etmişler ve aralarında dargınlık oluşmuştu. Durum Resûlullah’a haber verildiğinde o, “Haydi onları barıştırmaya gidelim.” diyerek yola koyuldu ve aralarını düzeltmek için ashâbıyla birlikte Amr b. Avfoğullarının mahallesine gitti. Problemi çözdü. Onları aralarında tekrar kardeşlik hukukunu tesis etti. Ebû Ya’lâ, Müsned, XIII, 458.

Peygamberimiz (sav) sohbetlerinde arabuluculuk konusu üzerinde sık sık durur ve bu konuda ashabını teşvik ederdi. Ebû Eyyûb el-Ensârî"ye, “Ebû Eyyûb! Allah ve Resûlü’nün razı olacağı bir sadakayı sana söyleyeyim mi?” dedi. Ebû Eyyûb, “Elbette” deyince Resûlullah, “Birbirlerine kin besleyip anlaşmazlığa düştüklerinde insanların arasını bulmaya çalış!” tavsiyesinde bulundu. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IV, 138)

Ayrıca Resûlullah (sav) arabuluculuğun (nafile) namaz, oruç ve sadaka gibi ibadetlerden daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Nitekim Ebu"d-Derdâ"dan nakledildiğine göre, bir keresinde Resûlullah (sav) etrafındakilere, “Size oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?” diye sordu. Sahâbe, “Elbette ey Allah’ın Resûlü.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: “İki kişinin arasını düzeltmektir. İki kişinin arasını bozmak ise (imanı) kökünden kazır.” demiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 50)

Günün Hadisi
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanın her bir eklemi için her Allah’ın günü bir sadaka vermek gerekir: İki kişinin arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen) bir sadakadır. Bir kimseye bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü hayvanına yüklemesine yardım etmen bir sadakadır. Güzel bir söz söylemek sadakadır. Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı vardır. Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır.” Buhârî, Sulh 11,

Çok farklı sebeplerle birbirilerimize kırılmış, küsmüş olabiliriz. Bir Müslümanın, din kardeşini üç gün üç geceden fazla terk edip küs durmasının helâl olmadığını unutmamalıyız. (Buhârî, Edeb 62)

Dinîmizce meşru bir sebep yok ise kardeşimizle barışalım. Birliktelikte rahmet, ayrılık ve gayrılıkta azap vardır. Bu sebeple her türlü düşmanlık ve fitneden uzak duralım. Şeytanın adımlarına uymayalım. Kardeşlerimizle iletişimde bu hadisi daima prensip edinelim. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikame etmedikçe de iman etmiş olmazsınız. (Müslim, Îmân, 93)

***

Peygamberimiz imam olduğunda cemaatin dayanma gücünü dikkate alırdı

Fahr-i Kâinât Efendimiz (sav), Yüce Allah’a (cc) ibâdet etmekten derin haz alırdı. Uzun uzun namaz kılmaya doyamazdı. Fakat ümmetine olan derin şefkati sebebiyle onlara imâm olup namaz kıldırdığında, namazı gereğinden fazla uzatmaz, cemâatin dayanma gücünü zorlamazdı. Ashâb-ı kirâm Peygamber Efendimiz ile birlikte namaz kılmayı, böylece daha çok sevap kazanmayı arzu ederdi. Peygamber aleyhisselâm tek başına kıldığı nâfile namazları, herkesin dayanamayacağı kadar uzun kılardı. Nitekim Abdullah ibni Mes‘ûd, onunla birlikte kıldığını aktardığı böyle bir nâfile namazda dayanamayıp yorulmuş, namaza oturduğu yerden devam etmeyi bile düşünmüştü.

Günün Duası
“Allah’ım! Biliyorum ki günah işlemeye devam ederken affını dilemem, çirkin bir tutumdur. Ama senin affının ne kadar geniş olduğunu bildiğim halde affını istemezsem bu da bir kusurdur. Bana ihtiyacın olmadığı halde sen nice nimetlerle beni sevindirdin; ama ben, sana muhtaç olduğum halde işlediğim nice günahlarla seni kızdırdım. Ey nimet vadettiğinde sözünü tutan, cezalandıracağını söylediğinde ise affeden Allah’ım! Büyük suçlarımı büyük affınla yok et, ey merhametlilerin de merhametlisi!”

Ramazan günü ashâbının ısrarı üzerine onlara normal ölçülerde terâvih namazı kıldırdı. Sonra evine gitti uzun sûreler okuyarak namaz kıldı. Ardından ashâbının yanına döndü, yine onları yormayacak uzunlukta bir namaz kıldırdı. Evine gidince yine uzun sûreler okuyarak namaz kıldı. Sabahleyin ashâbı ona neden kendi başına kaldığında namazı uzun uzun kılıp kendilerine oldukça kısa kıldırdığını sordukları zaman da, “Sizin için öyle yaptım.” buyurdu. (Buhârî, Teheccüd, 9)

*** 

Bir kişinin dürüst olmadığını gerekli mercilere söyledim; gıybet etmiş olur muyum?

Bir kimsenin gıyabında onun olumsuz yönlerinden bahsetmek demek olan gıybet İslam’da kesin olarak yasaklanmıştır. Ancak İslam âlimleri diğer ayet ve hadisleri göz önünde bulundurarak bunun caiz olduğu yerleri tespit etmişlerdir. Bunlar: a) Zulüm ve haksızlığa uğrayan bir kimse, kendisine haksızlık edenin gıyabında yaptıklarını söyleyebilir. b) Herhangi bir göreve ehil ve dürüst olup olmadığını öğrenmek üzere araştırma yapılan kişinin gıyabında kusur ve eksikliklerini söylemek caizdir. c) “Falan kişi şöyle yapıyor, bu doğru mudur? “ şeklinde fetva sormak, bilgi edinmek gayesiyle birinin yaptıklarını söylemek caizdir. d) Birinin gıyabında konuşmak, onun kötülüklerden vazgeçmesini sağlayacaksa, bu amaçla aleyhinde konuşulabilir. e) Bir kişiyi tanıtmak, tarif etmek gerektiğinde, başka türlü kim olduğunu anlatmanın mümkün olmaması durumunda engellilik gibi kusurlarıyla anlatılabilir. f) Bir kişinin verdiği haberlerin, şahitliğini zedeleyici kusurları da gıyabında söylenebilir. (DİB, Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları)

 ***

Günün Sözü

“Düşmanımız bahtiyar olsun

Dünyada ömür boyu mutlu olsun

Kim ki bizim yolumuza diken koyarsa

Bizim dikenimiz onun yolunda gülistan olsun!”

Necmuddin Dâye

Editör: TE Bilisim