Saldırılar, Mısır Başkanı Nasır’ın 26 Temmuz 1956 tarihinde Süveyş Kanalı’nı kamulaştırma isteğinden, İngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden kaynaklandı. Süveyş Kanalı’nın kamulaştırılması en keskin neden oldu. Saldırıların ana amacı Nasır’ı yönetimden almak ve kanal üzerindeki Batı kontrolünü tekrar kazanmaktı.

İsrail’in Mısır'ı işgal etmesinden bir gün sonra, İngiltere ve Fransa toplu bir ültimatomla İsrail ve Mısır’ı uyardılar ve ardından Kahire’yi bombalamaya başladılar. İngiliz ve Fransız güçler yıl sonundan önce ülkeden ayrıldılar ama İsrail güçleri 1957'nin martına kadar ülkede kaldı.

Çatışmanın Temeli

1950'lere gelindiğinde Mısır'da egemen bir devlet kurulmuş olmasına rağmen Süveyş Kanalı'nın denetimi Batılı devletlerin kontrol ettiği kanal şirketindeydi. Süveyş Kanalı yoluyla başta Birleşik Krallık ve Fransa olmak üzere birçok Batı Avrupa devleti, Körfez ülkelerinden petrol alıyordu.

Mısır'da 1952 yılında iktidara gelen Cemal Abdünnasır, ülkesini askerî yönden güçlendirmeye ve İsrail karşısında üstün duruma geçmeye çok önem verdi. Bu amaçla Sovyetler Birliği'ne yaklaşmaya ve Çekoslovakya üstünden silah almaya başladı. Ayrıca, Asuan Barajı'nı bitirip ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak istiyordu. Fakat bunlar için büyük miktarda mali yardıma ihtiyacı vardı. ABD ve Birleşik Krallık'tan kredi almayı denediyse de bu iki ülke Mısır'ın Doğu Bloku'ndan silah alması ve İsrail karşıtı militanları desteklemesi sebebiyle kredi vermediler.

Bunun üzerine Nasır, ihtiyacı olan mali gücü sağlamak için Süveyş Kanalı'nı işleten kanal şirketini millîleştirdiğini açıkladı. Kanal şirketinin hisselerinin değerini sahip devletlere ödeyeceğini açıkladıysa da bu karar Birleşik Krallık ve Fransa'dan çok büyük tepki aldı. Çünkü bu iki devlet için Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'ndeki devletlerden aldıkları petrolün taşınması için çok önemliydi. Bu nedenle burada, Sovyetler'e yanaşmaya başlayan Mısır'ın denetim kurması tehlikeliydi. Ayrıca çok kârlı olan kanal şirketi hisselerini Mısır'a devretmek istemiyorlardı.

Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail Anlaşması

Anlaşmazlığı çözmek için toplanan Londra Konferansı'ndan sonuç çıkmadı. Bunun üzerine Birleşik Krallık Başbakanı Anthony Eden Paris'e gitti. Paris dışındaki Sevr'de toplanan Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail, Mısır'a askerî müdahale kararı aldı. Buna göre İsrail, Mısır'a saldıracak; Birleşik Krallık ve Fransa ise savaşanları ayırmak bahanesiyle bölgeye asker çıkartıp kanalı işgal edeceklerdi. İki ülke arasındaki çatışmalar durdurulduktan sonra ise “daha başka çatışmaları önlemek ve dünya ticaretinin bölge savaşlarından etkilenmemesini sağlamak” amacıyla bölgede kalıcı bir Britanya-Fransız birliği konuşlandırılacaktı.

Anlaşmaya göre İsrail 29 Ekim 1956'da Sina Yarımadası'nı işgale başladı. Derhâl harekete geçen Birleşik Krallık ve Fransa, Mısır'a bölgeye asker yollayarak savaşı durdurmayı önerdi. Nasır'ın bunu reddetmesinin ardından ise iki devlet askerî harekâta başladı. Birleşik Krallık'tan ve Fransa'dan birçok uçak gemisinin katıldığı harekât 5 Kasım'a kadar hava saldırısı, sonrasında ise paraşütçü birliklerin indirilmesi şeklindeydi.

Taktik açıdan harekât çok başarılı oldu. Britanyalı ve Fransız birlikleri, Mısır birliklerini yenip kolayca kanalı ele geçirdi ve bölgeye hâkim oldu.

Hem Sovyetler Birliği hem de Amerika Birleşik Devletleri bu saldırıya karşı cephe aldılar. ABD ve Sovyetler'in savaşa karşı ortak tavır koymaları, Soğuk Savaş'ın ender olaylarından biridir. Sovyetler'in, Mısır'dan çekilmemeleri durumunda Paris ve Londra'ya nükleer saldırı yapma tehdidi sonrasında Birleşik Krallık ve Fransa ateşkes ilan edip geri çekilmek zorunda kaldı. Kasımda başlayan geri çekilme aralık ayında tamamlandı.

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler'in Doğu Avrupa'da yayılmasına büyük tepki gösterdiği hâlde kendi müttefiklerinin benzer emperyalist amaçlar için savaşması karşısında hem kendi içinde hem de uluslararası ortamda tepki görmüştü. Bu nedenle harekâta karşı çıkmış ve Sovyetler’in saldırı tehdidi karşısında Birleşik Krallık ve Fransa'yı yalnız bırakmıştır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Süveyş Krizi'nin daha büyük bir çatışmaya dönüşmesi ve Doğu-Batı Blokları arasında bir savaş şeklini almasından korkuyordu.

ABD'nin bu harekâta karşı olmasındaki diğer bir neden ise bu savaşla bölgedeki Batı karşıtı akımların güçlenip Arap ülkelerinin Sovyetler'e yanaşmasıydı. Petrol sebebiyle çok önemli olan bu bölgede Sovyet etkisi, ABD için kabul edilemez olurdu.

Savaş’ın sonlanmasıyla, Kanada Dışişleri Bakanı Lester Pearson, Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurularak Gazze Şeridi’ne ve Sina Yarımadası’na yerleştirilmesini önerdi. Birçok ülkenin katılımıyla oluşturulan bu gücün “barış sağlanıncaya kadar Mısır ve İsrail'in savaşmasını engellemek” sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyordu.

1967’ye kadar bölgede kalan Barış Gücü, bu tarihte çekilmiş ve hemen ardından Altı Gün Savaşı çıkmıştır.

Süveyş Krizi'nin en önemli sonucu, Avrupa devletlerinin zayıflığını göstermesi oldu. Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birleşik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askerî desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıştı. Bu, dünya hâkimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmuştur.

Süveyş Krizi, Birleşik Krallık'ın Falkland Adaları Savaşı'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekâttır. Bu süre içinde Birleşik Krallık, askerî harekâtlarında hep ABD'nin desteğini arayacaktır.

Fransa'da ise General de Gaulle, Fransa'nın dış politika amaçları için ABD'ye güvenemeyeceğini anlamıştır. İktidara geldikten sonra de Gaulle, Fransa'nın bağımsız bir politika izleyebilmesi için nükleer silah geliştirilmesine başlayacak ve Fransa'yı NATO'nun askerî kanadından çekecektir.

Süveyş Krizi'nden Nasır, Arap dünyasının en güçlü lideri olarak çıktı. Mısır, savaşı kaybetmiş ve büyük asker kaybı vermiş olmasına rağmen Süveyş Kanalı üzerinde denetimini kurmuştu. Mısır'da 1881 yılından beri var olan Britanya etkisi ortadan kaldırılmıştı.

Süveyş Krizi sonrasında Nasır yükselirken, Birleşik Krallık'ta Başbakan Anthony Eden istifa etmek zorunda kalıyordu.

Birleşik Krallık ve Fransa'nın zayıflığının ortaya çıkması ve Mısır'ın ayakta kalması kolonilerin bağımsızlaşma sürecini hızlandırdı. Bu iki devletin kalan kolonileri ileriki yıllarda bağımsız oldular.

Mısır'ı kurtaran, Birleşik Krallık ve Fransa'yı geri çekilmeye zorlayan Sovyetler Birliği'ydi. Bu tarihten sonra bölgede Sovyetler'in prestiji hızla artmaya başladı.

Editör: TE Bilisim