Siyasette söylem eylemin tamamlayıcısıdır. Söylemi doğru olmayanın eylemi, eylemi doğru olmayanın söylemi itibar görmez.

Türkiye’de siyasette söylem sığlaşmaya başladı. Sığ söylemi seçim sathı mahallerinde görmeye alıştık. Sağın sola göre söylemi her zaman daha tutarlı olmuştur. Küfür ve argo ekseninde dönen sol söylem seçmeni kendinden soğutmayı başarmıştır.

“Türkiye’de solun seçilme derdi yoktur, Onlar muhalefette kalmak için çaba gösterirler. Kazanıp ülkenin dertleriyle boğuşmaktansa; kürsüye çıkar iki sallar, hem kendi rahatlar hem seçmeni. Millet bir şeyler isteyince de bizi iktidara getirmiyorsunuz ki derler.” Demişti bir hocam. Şimdi düşünüyorum ve son dönemdeki sol siyasetin yol haritasını ve konuşma üslubunu görünce o hocama tekrar hak vermiyor değilim.

Eskiden siyasetçileri dinlerken, okurken edep ve üslubun kalite seviyesini görürdü insanlar. Şimdiki siyasetçiler kendilerini sokak diline mahkûm edip, seviyeyi aşağı çekmeye özel çaba gösteriyorlar. Eskilerin kalitesi açısından birkaç örneği hatırlamak bize iyi gelecektir.

Erdal İnönü’ye nispet edilen bir nükte vardı birçoğunuz bilirsiniz:

“SHP genel başkanlığı dönemimde diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gider. Garsonun "Bir şey almak ister misiniz, efendim" sorusu üzerine "Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz" yanıtını verir.” Hakikaten de sol partileri tam olarak anlatan nükte bu olsa gerek. Üretemeyince tüketmek.

İnönü İzmir'e mitinge gidiyormuş. Uçakta İzmir milletvekili Neccar Türkcan, yanına gelerek "Efendim İzmir'de vurucu bir konuşma yapmalısınız. Yumruğunuzu da kürsüye vurun. Nasıl iktidara geleceğimizi sert bir üslupla anlatın lütfen' demiş. İnönü ise şu cevabı vermiş:

- "Peki, ben anlatırım, sonra sözü size bırakırım. Vuruculuğu ve diğer işlemleri siz yaparsınız'...

Şimdi sol siyasetçileri dinlerken, izlerken nedense bunlar geliyor aklımda. Seviye gittikçe aşağılara doğru iniyor. Oysa medeniyet seviyemizin yukarılara doğru gittiğinden dem vurmayı da çok seven bir milletiz.

Solun sığlığına en güzel cevabı da Süleyman Demirel vermiş galiba: Binaenaleyh Türkiye'nin altı çürüktür, Türkiye'nin altı çürüktür diye bırakıp gidecek değiliz, bununla yaşamasını öğreneceğiz.

Hadi son bir Demirel klasiği ile noktayı koyalım: Kırıkkale’de cephane fabrikası patlamıştır. Neden önlem alınmadığı gazete manşetlerinden inmezken Demirel kendi üslubuyla olayı değerlendirir: Kimin aklına gelir patlayacağı?

Cümleyi günümüze uyarlayıp şöyle kuvvetlice La Havle deyip yolumuza bakalım yoksa bunlar bizi yoldan da edecekler. Yolu kaybedenin meşakkati çok olur. Allah muhafaza.

Vesselam.