“Her işittiğini doğru diye söylemesi insana yalan olarak yeter” diye bir hadis biliyorum. İnsanı birkaç kez düşündüren bir söz. Her söyleneni ölçmeden, biçmeden, sormadan ve sorgulamadan doğru kabul etmek evvela ahmaklık olur, iki emin olmadığın o sözleri bir de doğru diye aktarmak var.

Belki de sırf bu yüzden “feraset” dediğimiz o haslet bize çokça lazım.

Ben fıtrat olarak ve genelde görünenin ardında olanı söylenenin arkasında kalanı hep merak ettim. Yani gördüklerimizin dışında olan şeyleri hayal etmeyi sevdim hep. Bu sadece bu zaman için değil geçmiş için, tarih için bile böyle oldu.

Mesela bir örnek vereyim; dünyada meşhur olan çok bilinen bir tablo. Ressamını herkes biliyor. Hatta ressamıyla ilgili çok fazla ayrıntı biliniyor. Resmedilen bir insansa onun hakkında da pek çok araştırma yapılmış. Merak etmiş insanlar ve normal bu. Ama ben mesela çok merak ediyorum o ressamın aldığı o boyayı yapan adamın hikâyesini. Mesela elleriyle yaptığı o boyaların böyle bir resim için kullanıldığını biliyor muydu? Onun elinden çıkan boyalardan yapılan bu resmin dünyada bu kadar meşhur olduğundan haberdar oldu mu mesela? Kaç para aldı? Ya da ne bileyim resmi çizilen insan sonrasında ne yaptı? Sıkıntıdan “Hızlı ol” falan dedi mi? Ya a ne bileyim yüzünde bir yara izi falan çizilmişse ne zaman ve nasıl oldu o?

Neyse garip şeyler işte.

Biz tarih deyince genel olarak bize anlatılan yazılı bir tarihi anlıyoruz. Oysa ve bence iki tür tarihten bahsetmek gerekir; biri kitapların yazdığı bilinen, resmi olan tarih ama bir de insanların gönlüne, zihnine, kültürüne, geleneğine yazılan çoğu zaman nereden ve kimden geldiği pek bilinmeyen ama bugün bile yaptığımız, yaşadığımız, hissettiğimiz tarih. Yok yok, sözlü tarih falan demeye çalışmıyordum. Söylenmeyenden bahsediyorum aslında. Hissedilen bir şeyden bahsediyorum. Buna isim verilir mi bilmem ama eğer verilecekse belki manevi tarih falan denebilir ya da duygusal.

O manevi tarih aslında diğer resmi tarih dediğimizi tarafı da şekillendirir bence. O yönlendirir. Görünse de görünmese de yönlendirir. İstanbul’un fethi tarihi bir olaydır mesela ama İstanbul’un fethi için ecdadı buraya getiren hayal ve amaç bir de elbette bu hayali, amacı asırlardır aktaranlar işte onlar “manevi tarih” denen taraftadır. Ve o da kitaplardan okunarak öğrenilmez.

Biliyorum biraz karışık görünüyor söylediklerim. Ama yok öyle değil. Ya da ben hata ediyorum belki. Ama duyduğum pek çok şey bir uçakta giderken bir pencereden bana dışarıda olanları göstermeleri gibi geliyor ve ben diğer pencereden ne göründüğünü çok merak ediyorum