“Ya Hu… Neler oluyor bize?” diyorum kendi kendime bazı vakitler.

Öyle bir hal oldu ki bu durum. Bu memlekette yaşananlara şaşıramaz olduk. “Daha ne olabilir ki?” dediğimiz her şey oluyor. Gün geçmeden hayret eşiğimiz bir kerte daha yukarı çıkıyor. Bir öncekini görüp utanmaya ya da şaşırmaya fırsat olmadan bir sonraki öncekini unutturuyor bize.

Pek çok şeyi düzeltelim derken kendimizi, özümüzü, aslımızı, kültürümüzü, edebimizi ayakları altında eziyor herifler ve bence diğer hangi meydanda galip gelsek de burada yenilirsek galip olamayacağız. Zira savaş yenildiğinde değil düşmana benzediğinde kaybedilir.

Kim bunlar nereden geldiler ve onlar gelene kadar biz neden fark etmedik? Asıl soru bu bence. Bu memleketi kuran vasfı inançtır. Kim ne ve nasıl derse desin. Müslüman Türk vatanı olan böyle kurulan ve böyle yoğurulan bu memleketten her ikisini de sökmeye çalışan adamlar var.

Ha bir de onun karşısında direnenler.

Bizler Hazar Denizi’nde aldığı abdestin namazını Tuna Nehri kıyısında kılan adamların torunlarıyız. Laf olsun diye söylemiyorum; dünyayı hizaya getirmiş, merhameti öğretmiş, haysiyeti öğretmiş, insanlığı öğretmiş ve adamlığı öğretmiş insanların torunlarıyız. (Ha şu da var bu cümleyi yazıyorum diye oradan buradan çıkıp, o ecdadın canını vererek fethettiği toprağın üzerinde yaşayan ama onlara söven “bırakın bu işleri, yobaz herifler, o ecdat dediklerin” diye başlayan cümleler kuran ve kuracak olan, hiçbir halt bilmeyen, kimseye faydası olmayanlara da “hadi lan oradan” demek geliyor içimden ama buradan diyemiyorum maalesef.)  Kim olduğumuzu hatırlamaya başladık diye “köpek” gibi kıvranıyorlar. Zira korkuyorlar. Hem de öyle çok korkuyorlar ki. Bütün mesele bizi uyuttukları uykudan uyanmayalım diye. Uyanmaya çalışıyoruz ya da uyanıyoruz diye.

Bunlar, karşımıza yeni dünya diye çıkardıkları, adı hep değişen ama elleri hep kanlı ve hep iki yüzlü olanlar, modern zamanın firavunları, insanların gözleri hakikati görecek diye, yüzlerine taktıkları maske düşecek ve ağızlarından, gözlerinden akan irinler, pislikler görünecek diye korkuyorlar. Ama “her firavunun bir Musa’sı var” denmiştir ya madem şimdi de var. Ve bize düşeni de söylemiş eskiler tam da şöyle “Firavunun karşısında olmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir…”