Gülmeyi unutmuş şehirler var kâri. Gülmeyi unutmuş ve tebessüme hasret şehirler. Dört mevsimden habersiz ve her vakit hazanı yaşayan şehirler. Misal ki bilmem kaç senedir bahar gelmemiştir Karabağ’a. Misal ki Grozni’de, Hocalı’da, Serebrenitsa’da, Gazze’de, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da şimdi ise Suriye’de, Türkmen Dağında gülleri ayaz vurmuş ve oradaki çocuklar gülü hiç görmemiştir. Hem ihtimal ki gülememişlerdir hiç. Ve belki de Kızılderili analarının yeni doğan çocuklarına yaptığı gibi doğmuştur peyda olmuştur onlarda da. (Kızılderili anneleri yeni doğan çocuklarının doğar doğmaz ağızlarını kapatırlarmış ağlamasınlar diye. Tam ellerini çekip de bebek tekrar ağlayacakken tekrar kapatırlarmış ağlamamaya alışsınlar diye. Zira ağlayan bir bebek kendini hedefe koyan bir av olurmuş) Ezan sesi kesilmiş, sağır edilmiş şehirlerdir onlar. Dudakları birbirine ilinmiş lal edilmiş şehirler. Ağlamadan doğan, ağlamak dahi ellerinden alınan çocukların şehri…

“Ruh” diyor bir büyük zat “göz penceresinden âlemi seyreder.” Ya şehirler? Bana öyle geliyor ki gözleri minarelerdir şehirlerin ve şehirler âlemi minarelerden seyreder. İşte o sebeple yıkar hasımlar minareleri ve gözlerini kör ederler şehirlerin. Demem o ki minaresiz bir şehir gözlerine mil çekilmiş, âmâ edilmiş âdeme benzer. Ve bizim şehirlerimizin gözleri her vakit çakır, göğe dikilmiş bakışıyla arz-ı endam eder ve etmelidir. Zira gözleri olmayan âdeme nasıl eksik diyorsan ve üzülüyorsan onun haline minaresi olmayan şehirde eksiktir kanaatimce.

Kudüs bizimdir cânım kâri. İstanbul'un, Bursa'nın, Konya'nın, Erzurum'un, Bosna'nın, Kosova'nın, Karabağ'ın, Semerkand'ın, Buhara'nın, Şam'ın, Bağdat'ın, Yemen’in bizim olduğu kadar bizimdir. Sivas kadar bizim, Trabzon kadar bizim, Urfa kadar ve Maraş kadar bizimdir. Sultanahmet ne denli mabedimizse ve değdirmezsek göğsüne namahrem elini, Selimiye’nin minarelerinden ezanı dindirmez, Süleymaniye’nin tek taşını cihanın mülküne değişmez ve nasıl ki Ayasofya hayalimizden, davamızdan, mefkuremizden vazgeçmezsek işte tam da öyle Mescid-i Aksa’mızdan da vazgeçemez, ezansız kalmasına tahammül edemez ve zalimlerin ayaklarının altında ezdiremeyiz.

Bazen şairlerden daha güzel kimse ağlayamaz zannederim ben. Zira şiir dediğin de bir çeşit gözyaşıdır. Öyle vehmederim ve aklıma Kudüs düştükçe hatırımda her vakit bir Pakdil şiiri canlanır. Öyle güzel söyler ki ben daha hayret ederim bir insanın bu denli güzel ağlayışına. İşte şimdi tam da o şiirin yeri. Ve üstat bu şiiri yazdığında babam daha çocuktu ve ben hayalde dahi yoktum ama o bir çınardı.

 *

Gel

Anne ol

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar

*

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır

*

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin