Bu tespit bana ait değil.

Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Necati Özkan’ın değerlendirmesi bu…

Bütün muhalif parti liderlerini kastediyor hiç ayrım yapmadan ve şöyle diyor;

“İktidar adım adım kampanyasını örüyor. Seçim gününden önce seçimleri kazanmak için atak yapıyor. Peki, muhalefet? (…) Muhalif yetkililerin ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ dışında bir söylem hazırlığı var mı? O söylem seçmeni inandırabiliyor mu?”

Bu soruların ardından; ‘insanların buna inanmadığını’ ihsas ederek tamamlıyor tespitini.

 *

İnsanlar bunlara nasıl inansın ki?..

Ne yaparsa yapsın, derse desin iktidarın aksine bir şeyler yapma ve söyleme ihtiyacında olan ‘hastalıklı’ bir yaklaşımın inandırıcı bir tarafı olabilir mi hiç?

Söz gelimi Cumhuriyet tarihinin en büyük toplu konut hamlesine yönelik serdettikleri tutum…

‘Yapamazlar’, ‘para toplamak için çıkardılar bunu’ gibi kargaların bile gülmeye tenezzül etmeyeceği zavallılıklar sadır oldu bunlardan sadece.

Milyonlarca insanın rağbet ettiği bir projeye yaklaşımları, insaf dışı olduğu kadar akıl dışıydı da…

Aklı olan, milyonlarca insanın umudunu, böylesine absürt gerekçelerle kırmaya çalışır mı yahu?!

 *

Türkiye’deki muhalefetin hâl-i pür melâli bu, ne yazık ki…

Ortak payda ‘iktidar karşıtlığı’ olunca sağ sol, liberal, (neo) İslamcı (!), Kemalist, FETÖ’cü, PKK’lı, komünist, faşist, besleme/fondaş medya vesaire vesaire vesaire…

Ne varsa hepsini topyekûn kapsıyor, ilginç bir biçimde.

 *

Tuhaftır, ‘muhalifler’ bu durumdan rahatsızlık da duymuyorlar.

Yakın geçmişte, örneğin Kemalistler, İslamcılarla aynı şeye karşı olmayı sorgular; hatta zaman zaman “bizden öğrendiniz bunları” demeye getiren küçümseyici bir tavır takınırlardı.

Şimdi fark etmiyor.

Muhalif olsun da koy çamurdan olsun.

İçlerinde kavramlara derin manalar yükleyebilen sözde ciddi entelektüeller (!) bile var ki, akl-ı selim kaç para!

 *

Peki, dertleri ne bu karman çorman oluşumun?

Mevcut iktidardan rahatsızlıkları elbette…

Küçük, küçücük dünyaları, onları bu noktada birleştirmeye yetip de artıyor.

“Dünya 5’ten büyüktür!” gibi kelimenin tam manasıyla ‘karşı’ bir duruş, bunlar için hiçbir anlam ifade etmez mesela.

Müstekbirlerin şımarık çocuğu İsrail’e; “van minıt!” çekmenin zaten irapta mahalli yoktur.

Suriye’deki vahşete, insaniyet adına yükseltilen itiraz sesine kulaklarını tıkayarak mukabelede bulunmaktan da imtina etmezler, her ne hikmetse.

 *

Oysa sahici manada ‘muhaliflik’, gerekirse yalnızlaşmak demek değil midir?

Bunlar bırakın yalnızlaşmayı dünyanın jandarmalığı rolünü üstlenen ABD’nin başkanı Joe Biden’ın yanında hizalanmayı büyük bir marifet addediyorlar.

Beynelmilel şer güçlerin iktidarının tam arkasında hizalananların muhalifliğinden söz etmek nasıl mümkün olabilir ki?

 *

Hülasa:

Türkiye’deki sözde muhaliflerin yaklaşımını esas aldığımızda genel anlamda efsunlu gibi görünen bu kavram birden sönüverip, tüm büyüsünü yitiriveriyor.

 *

Bu ayıp da onlara yeter!