Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın önceki gün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda yaptığı konuşma, geçen yıllardaki konuşmaları gibi yine tartışma konusu oldu.

Sebebi ise Abbas’ın konuşmasında Filistin davasının şanına yakışmayan bir acizlik sergilemesi ve işgale karşı silahlı direnişi “şiddet” ve “terör” olarak niteleyerek reddetmesi.

BM kürsüsünden dünyaya hitap eden Abbas, “Silaha ve şiddete başvurmayacağız. Bu bizim kuralımız. Teröre başvurmayacağız. Terörle hep birlikte mücadele edeceğiz. Fakat siz de bizi dünyanın diğer halkları gibi terörden ve şiddetten koruyun” dedi.

Filistin topraklarının ve halkının işgal altında olduğunu kabul eden ve konuşmasında da dile getiren Filistin Devlet Başkanı’nın, uluslararası hukukun meşru kabul ettiği silahlı direnişi reddetmesinin ve daha da ileri giderek “terör” olarak niteleyip mücadele sözü vermesinin hiçbir tutarlılığı yok.

Konuşmasında bolca “Bizi koruyun”, “Rica ediyoruz”, “Temenni ediyoruz”, “Bize acıyın” ve benzeri yakarış ifadeleri kullanan Abbas, uluslararası toplumun Filistin’i işgalden kurtarmasını bekliyor.

Dolayısıyla şu soru gündeme geliyor:

İşgale karşı silahlı direniş ve kurtuluş savaşı vermeden uluslararası topluma yalvarıp yakarmakla Filistin işgalden kurtulabilir mi?

Bunun mümkün olmadığını herkes bilir.

İsrail’in kendilerine bağımsız bir Filistin devleti kuracak toprak bırakmadığını, Abbas kendisi bizzat itiraf etti.

Farz edelim ki Filistin Devlet Başkanı’nın yakarışlarına kayıtsız kalamayan BM Genel Kurulu, işgalin sona erdirilmesi yönünde karar aldı.

O kararı kim uygulayacak?

BM’de daha önce Filistin lehine alınan fakat İsrail’in bugüne kadar uygulamadığı birçok karar var.

ABD vetosu sebebiyle Güvenlik Konseyi’nden de İsrail aleyhine herhangi bir karar çıkması beklenmemeli.

Dolayısıyla Abbas’ın işgalden kurtuluş formülünün pratikte hiçbir karşılığı bulunmuyor.

Daha da kötüsü, Filistin Devlet Başkanı işgal altındaki Filistin topraklarında silahlı direnişe izin vermeyeceğini ilan ediyor ki bu politika hâlihazırda Batı Şeria’da en katı şekilde uygulanıyor.

İsrail’le güvenlik koordinasyonu yürüten Abbas’a bağlı güvenlik güçleri Filistinli direnişçilere göz açtırmamak için elinden gelen tüm gayreti sarf ediyor.

İki taraf arasındaki iş birliğinin, çok sayıda direnişçinin hayatına mal olduğu ve daha fazlasının işgal güçlerince gözaltına alınıp işkence görmesine yol açtığı sır değil.

Abbas’a bağlı güvenlik güçleri geçenlerde Nablus’ta işgal güçleri tarafından aranan Musab İştiyye’yi gözaltına aldı.

Filistinli direnişçi muhtemelen Abbas’ın BM Genel Kurulundaki konuşmasından önce işgal güçlerine teslim edilerek Washington’a jest yapılacaktı.

Nablus halkının ayağa kalkması ve iki gün süren şiddetli protestolar, İştiyye’nin İsrail’e teslimine engel oldu.

Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirmek isteyen İsrail, bir yandan kentte yaşayan Filistinli çocukların okuduğu okullarda müfredatı değiştirmeye çalışıyor ve diğer yandan Yahudi yerleşimcileri Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemeye teşvik ediyor.

İsrail, işgali kökleştirmek için her gün yeni bir adım atarken Abbas’ın ağlayıp sızlaması ve “Lütfen bizi işgalden kurtarın!” diye yakarması dünyanın umurunda bile değil.