Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) onlarca yıldır Rus halkına, sermayesine, silahlarına ve de oligarklarına ev sahipliği yapıyor. İş öyle bir noktaya vardı ki Güney Kıbrıs’ın ekonomik yönden Rusya’ya bağımlılığı kolayca görülebiliyor. Hatta İngiliz basını, her fırsatta Rum tarafını Rus kolonisi olmakla suçlamaktan geri durmuyor.

Birçok analist, Güney Kıbrıs’ın artık Rusya Federasyonu’nun bir parçası olarak değerlendirilebileceği konusunda neredeyse hemfikir. Haksız da sayılmazlar. Sovyetler Birliği döneminde başlayan sıkı ilişkilerin Rusya Federasyonu’yla ileri aşamalarda geçtiği rahatlıkla görülebiliyor.

Rumların ülkelerini bu denli Ruslara açmalarının en önemli nedeni, Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki gücü. Rusya’nın Güvenlik Konseyinde Çin’le birlikte hareket etmesi ve Tayvan sorunu, Rumların bu ikiliye daha sıcak davranmasına yol açıyor. Zira Kıbrıs sorunu Birleşmiş Milletler çatısı altında ele alınıyor ve bu bağlamda Güvenlik Konseyinin ağırlığı bir hayli fazla.

Dahası Rumlar Kıbrıs meselesinde ne İngilizlere ne de Amerikalılara güveniyor. İngilizleri ve Amerikalıları jeopolitik olarak Türkiye’ye daha yakın görüyorlar. Hatta Kıbrıs Barış Harekatı’nı önlemedikleri için İngiltere ve Amerika’ya ateş püskürüyorlar.

Fakat şimdi Doğu Akdeniz’de yepyeni bir tablo ortaya çıktı. Geleneksel koalisyonlar topyekûn değişti. Düşman kategorisinde yer alanlar müttefik oldu. ABD, Fransa ve İngiltere Doğu Akdeniz ve çevresinde Rusya karşıtı bir blok inşa çabası içerisine girdiler. Moskova’nın Suriye üzerinden Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki ağırlığını artırması ve özellikle Lazkiye’de askeri gücünü tahkim etmesi, NATO içerisinde ciddi endişelere yol açtı.

Bu endişe, Kıbrıs’a özel bir ilgi gösterilmesinin kapılarını sonuna kadar açtı. Yunanistan’ı yanına çeken Washington benzer şekilde Rumları da yeni jeopolitik denkleme dahil edip onları Ruslardan uzaklaştırmanın peşinde. ABD’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ne 1987’de getirdiği silah ambargosunu geçtiğimiz günlerde tamamen kaldırması, bu düşüncenin somut bir yansıması olarak değerlendirilebilir.  

Ukrayna Savaşı öncesinde Avrupa Birliği tarafından Rusya’ya yönelik yaptırım kararları büyük ölçüde Rumlar tarafından bloke ediliyordu. Ancak bu manzara, Ukrayna savaşıyla değişti. Artık Rumlar Rusların safında yer almadığını açık bir şekilde göstermeye başladılar. Hâliyle bu vaziyet, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine ve tarihî dostluğun ağır darbe almasına neden oldu. Belki de bu gelişmelerden dolayı Rusya’nın ilgisi adanın kuzeyine yani KKTC’ye döndü.

Elbette Rusya ve Rum kesimi bir çırpıda bu dostluktan vazgeçmeyecektir. Ama Rusya’nın tüm olasılıkları göz önünde bulunduracağı da çok açıktır. Güney Kıbrıs’ın elinden kayıp gitmesi hâlinde Kuzey Kıbrıs’a ağırlık vereceği, dengeyi bu şekilde tesis etmeye çalışacağı şimdiden bellidir. Bu konuda Rum tarafına gözdağı vermekten çekinmiyor. Nitekim son yıllarda KKTC’de Rus nüfusun hızlı bir şekilde artış göstermesi, bir hazırlığın göstergesi.

Böyle bir atmosferde bir sonraki adım, Rusya’nın geleneksel Kıbrıs politikasında köklü değişikliklere gitme ihtimalidir. Rusya’nın amacı Kıbrıs’ta var olmaktır. Ya da en kötü ihtimalle, Kıbrıs’ın kendisine karşı bir silaha dönüştürülmesini engellemektir. O yüzden uzak olmayan bir gelecekte Kıbrıs’ta jeopolitik mücadelenin kıran kırana verildiği yeni bir döneme girilebilir.