Geçtiğimiz günlerde Mersin’deki polisevine yönelik saldırıda üzerindeki patlayıcıyı infilak ettirerek ölen teröristler üzerinden ciddi tartışmalar yaşandı.

İçişleri Bakanlığı saldırıda ölen teröristlerden birinin, CHP’nin ‘tutuklu gazeteciler raporu’nda adı geçen Dilşah Ercan olduğunu söyledi.

Bu açıklamanın ardından başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün CHP’liler dut yemiş bülbülü oynadı adeta… Ta ki, PKK açıklama yapana kadar.

PKK, ortağı CHP’yi kurtarmak amacıyla kod adı Zozan olan Dilşah Ercan’la ilgili olarak; ‘eylemde ölmediği ve görevinin başında olduğu’ yönünde bir açıklama yaptı.

Bunun üzerine Kılıçdaroğlu müthiş bir celallenmeyle İçişleri Bakanı’na yüklendi ve hatta hakaret etti.

 *

Türkçemizde ‘özrü kabahatinden büyük’ diye bir deyim vardır.

Kılıçdaroğlu bu açıklamada, kelimenin tam manasıyla özrü kabahatinden büyük bir cürüm işlemiştir. Zira konu, bir teröristin gazeteci diye lanse edilmesiyle birlikte sözde ‘özgür basının (?) susturulmaya çalışıldığı’ yönündeki tezviratlar idi.  

Şimdi, soru şu;

Zozan koda adlı Dilşah Ercan, CHP’nin ‘tutuklu gazeteciler raporu’nda var mı yok mu?

Var!

Peki, aynı raporda başka teröristler de gazeteci gibi lanse edilmiş mi?

Edilmiş!

Bahse konu Dilşah Ercan için PKK; ‘görevinin başında’ diye bir açıklama yapmış mı?

Yapmış!

Ee, neyi tartışıyoruz öyleyse?

 *

CHP ve Kılıçdaroğlu; PKK, FETÖ, DHKP-C ve benzeri terör örgütleri tarafından eline tutuşturulan bütün isimleri ‘tutuklu gazeteci’ diye sadece Türkiye kamuoyuna değil tüm dünyaya ilan etmiştir!

Ortada terörü ve teröristi arkalayan böylesine rezil ve yüz kızartıcı bir suç varken, CHP ve Kılıçdaroğlu neyin savunusunu yapıyor? Allah aşkına!

“Tamam, biz hata ettik ve araştırmadan teröristleri gazeteci diye lanse ettik. Bu yüzden bütün dünya kamuoyu önünde milletimizden ve hükûmetimizden özür dileriz” demek yerine, PKK’nın basın sözcüsü gibi hareket etmek hangi vicdanla ve siyasi ahlakla telif edilebilir, söyler misiniz?..

Sarahatle ifade etmek isterim ki, bu kadarı, Kılıçdaroğlu için bile fazla!

Hem de çok fazla!

Terörü ve teröristi bu denli açık bir şekilde arkalamak HDP’lilerin dahi cesaret edebildiği bir şey değildi doğrusu.

 *

Kılıçdaroğlu, PKK’nın açıklamasıyla eşzamanlı yaptığı beyanatın; ‘özrü kabahatinden büyük’ bir cürüm olduğunu iş işten geçtikten sonra anladı ve durumu kurtarmak için başka bir çıkmaz sokağa girdi.

Danışıklı bir soru cevap söyleşisinde, PKK’yı referans aldığını perdelemek için; ‘saldırıyı yapanı biz önceden biliyorduk’ deyiverdi.

‘Nereden biliyordunuz?’ sorusuna ise, ‘kaynağımı söylersem olmaz’ diye karşılık verdi.

 *

Herkes biliyor ki, kaynak filan yok.

Var olan kaynak, doğrudan doğruya PKK’dır zira…

Kılıçdaroğlu, bu türden doğru olmayan beyanları geçmişte de sık sık yapmıştı.

Hatırlayalım, Baykal kumpasında, Erdoğan’ın kaseti izlediğine dair kanıtı olduğunu iddia ettiğinde bu kanıta nasıl ulaştığı sorulmuş, o da; ‘kaseti getirenlerin yüzü maskeliydi’ diye bütün bir milleti aptal yerine koyan bir cevap vermişti.

Daha sonra sıkıştırılınca, bu yalanın üzerine tüy diken; ‘hatırlamıyorum’ şeklinde akıllara ziyan bir cevap vermişti.

Tabii ki, ortada maskeli kişiler de yoktu.

Tabii ki, muhataplarını gayet iyi hatırlıyordu. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kaynağı doğrudan doğruya FETÖ idi!

 *

‘Kılıçdaroğlu ve CHP; bir millî güvenlik sorunudur’ tespiti bu gelişmelerden sonra çok hafif kalıyor doğrusu.

Orta yerde bundan çok daha vahim ve hatta facia bir durum var ve ne yazık ki, bu faciayı tasvip eden hatırı sayılır bir kitle söz konusu…

Allah korusun, bunlar idareyi ele alırlarsa, memleket alenen teröristlerin denetimine girer…

Demedi demeyin…