Hazreti Peygamber (s.a.v.) döneminde Medine’de Kur’an öğretilen bir eve Darulkurrâ adı verilmiştir. Bu ev günümüz medreselerinin ilk başlangıç şekli olarak kabul edilir. Peygamber mescidi olan Mescidi Nebevi içindeki odaları (Suffe), Darulkurrâ’nın daha modern bir hâli olmuştur. Medrese modelinin temeli olarak kabul edilen suffe’de sahabe ders görmüş, Kuran’ı ezberlemiş, hadis öğrenmiş, İslam’ı hayatına tatbik etmiştir. Aynı zamanda Hazreti Peygamber ile görüşüp günün meseleleri üzerine istişareler yürütülmüştür.

Endülüs ile beraber ilim, Müslüman ilim ve bilim adamları tarafından çağının altın devrine taşınmıştır. İslam dünyasının dört bir yanında medreseler, günün ‘üniversiteleri’ görevini görmüş, dünyanın dört bir yanından İslam dünyasına akın akın öğrenciler bu medreselerde okumaya gelmişlerdir. Nizamiye Medreseleri ile beraber medrese geleneği üst perdeden ilim hayatına girmiş, ulemanın kendisine atıfla medreseler inşa edilmiş, medreselerin ünü doğudan batıya her yerde konuşulur olmuştur. Bu dönemde yine Cezire bölgesinde El-Cezeri, Artuklu Sarayına konuk edilmiş; medresede sibernetik, matematik, tıbbî ve edebî bilimler okutmuştur. Diyarbekir bölgesinde Zinciriye, Mesudiye, Parli Safa Medreseleri inşa edilmiştir. Dört mezhep fıkhının okutulduğu alanda büyük bir kütüphane kurulmuş, Evliya Çelebi’nin ifadesiyle bir milyondan fazla eserlik bir kütüphane de oluşturulmuştur. Yine Evliya Çelebi’nin ifadesiyle 70 deve yükü kitap Diyarbekir kütüphanesinden alınarak Mısır’a götürülmüş ve El-Ezher kütüphanesinin temeli atılmıştır. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in hocası Molla Gürani de bu kıymetli medrese geleneğinde yetişmiş ve ufku dünyalar ötesi bir insan olarak fethe yön ve manevi güç vermiştir.

Medreseler dinî hayatın aslî unsurlarından biri olarak hayatiyetini devam ettirmişlerdir. 3 Mart 1924’te Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreseler dahil birçok eski eğitim yapısı kapatılırken modern eğitimin esas alındığı ifade edilen yapılara geçildi. Okullar hiçbir zaman medreselerin tedrisat yapısının yerini tutamadı. Oluşan boşluk bir şekilde gizli saklı medrese yapılarıyla devam ettirildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında samanlıklarda Kuran dersleri okutulurken, minarelerden, kayalıklardan gelip geçenin şikâyet etme olasılığı nedeniyle gözetleme yapıla yapıla, gizli saklı günümüze gelindi.

Günümüzde Kur’an Kursu adı altında medrese tedrisatları devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı hafızlık eğitimine destek olmak üzere farklı kurlarla İslami ilimlerin okutulabileceği programlar düzenliyor. Medreseler halkın iaşe ve ibadet masraflarına sundukları katkılarla bir şekilde ayakta duruyor.

Geldiğimiz noktada medreseler, resmî bir statü talebiyle; eğitim ve öğretime devam ediyorlar. Öğrencileri bir şekilde dışarıdan imam hatip ve İlahiyat okuyarak Diyanette görev alıyorlarsa da gördükleri eğitim üzerinden tamamlayıcı bir eğitim programıyla aldıkları icazet belgelerinin diploma olarak kabul edilmesini istiyorlar. Medreselerin merdiven altından kurtulmasını, Diyanetin tamamen kontrolünde olmasını, iaşe ve ibatelerinin Diyanet tarafından karşılanmasını talep ediyorlar.

Velhasılıkelam, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış medreselerin artık görülmesini ve zorluklara rağmen devam eden bu eğitimin resmî eğitim olarak kabul edilmesini istiyorlar. Yani, görünür olmak istiyorlar. Binlerce yıldır bu ülkenin ve toprakların bizim olmasında emeği olanların bu taleplerini karşılamak ve medreselerin önündeki engelleri kaldırmak, siyaset kurumunun önemli vazifelerinden biridir artık.

Vesselam…