Rüyasında, köyüne yağan yağmur suyundan içenlerin delirdiğini gören Derviş, uyandığında rüyasının etkisinden uzun süre kurtulamadı.

Namaz çıkışında rüyasını köyün ahalisine anlattı.

Derviş’i dinleyenlerin arasında onu ciddiye alan olmadı. Alay ettiler, dalga geçtiler…

“Yağmur suyundan içenlerin delirdiği nerede görülmüş. Öyle olsa şimdiye kadar dünyada akıllı insan kalmazdı.” diyerek anlattığı rüyanın tabire gelmez olduğunu söylediler.

Hatta Derviş’i yanlarından uzaklaştırdılar. Konuşmasına fırsat vermediler. “Bizden uzak dur. Senin niyetin köyümüze fitne fesat sokmaktır” dediler.

Derviş son çare aile efradını toplayarak onlara, “Yakın zamanda köyümüze şiddetli yağmurlar yağacak. Sakın ola o yağmurun suyundan içmeyesiniz. Yağmur vakti gelmeden evlerinizi temiz, içilecek suyla doldurasınız…”

Nasihat etti, tavsiyelerde bulundu.

Nihayet beklenen geldi; önce bulutlar karardı, şimşekler çaktı, korkutucu gök gürültüsünden hemen sonra şiddetli yağmur…

Yağan yağmurun suyundan içenlerde delilik alametleri görülmeye başladı.

Günler geçerken, köy halkı arasında delirenlerin sayısı artmaya başladı.

Zamanla köyde akıllı kimse kalmadı.

Yalnız Derviş’in ailesi, evlerine depoladıkları temiz sudan içerek akıllı kalabilmişti.

Köylüler Derviş’in ailesinin delirmemiş olmasından rahatsızlık duymaya başladı.

Önce onlara ‘deli’ dediler. Sonra köylerindeki akıllıları nerede gördülerse dövmeye, sövmeye başladılar.

Derviş’in ailesi dışarı çıkamaz oldu. Köyde can güvenlikleri kalmadı.

Büyükler büyüklerine, küçükler küçüklerine saldırır hale geldi.

Ailesiyle tecrit altında yaşamaya başlamış, camiye dahi gidemez olmuştu.

Külüne muhtaç komşuları kalmamış, yağ, tuz, şeker, sabun aldıkları bakkal dahi sırt çevirmişti.

Köy ahalisinin tamamı, akli melekelerini kaybettiklerinden her türlü çılgınlığı yapar hale gelmiş, ahlaksızlar normalleşmiş, cinsiyetsizlik yaygınlaşmış, eş cinsellik almış başını gitmiş, erkekle kadın arasında fark kalmamıştı.

Derviş, köyünde meydana gelen yozlaşmaya, sapıklıklara karşı nasıl mücadele edeceğini bilemez halde, şaşkın vaziyette olup bitenleri seyrederken asıl tehlikenin yaklaşmakta olduğunu hissediyordu.

Önce Derviş’in ailesinden yaşları küçükler, felakete yenik düşmeye, delilere özenmeye başladı.

Delilikte rahat, delilikte huzur bulur oldular.

Sonra sonra, yağmur suyu içip delirenlerin yapıp eylediklerinin normal olduğu dile getirilmeye başlandı, Derviş’in aile fertleri arasında.

Herkesin ‘yaşam tarzına’ saygı duymak gerektiği savunuldu tartışma masalarında.

Sonuçta, herkesin ‘kendi bedeni, kendi kararı’ olduğu kimsenin kimseye müdahale hakkının olmadığı fikri kabul görmeye başladı.

Derviş namazlarında, dualarında, sabırla beraber kurtuluş yolu istiyordu.

Hz. Lut’un başına gelenlerle sınanıyordu, sınavını layıkıyla geçebilmek ancak Allah’ın yardımı, desteği, inayetiyle mümkün olabilecekti.

Aile fertleri dahi yağmur suyundan içmeye başlamıştı zira…