Yusuf öldü

Züleyha secdede verdi son nefesini

kaldık mı aşkın intikamıyla baş başa kendi çölümüzde!

*

bak / binalar yapıyor insanlar / yollara düşüp petrol ve ömürlerini yakıyorlar / yaz sıcak ve unutmak çoğalıyor gözlerinde

var git içinde ağla

bak / çoğalıyor insan sesleri / içlerinden ayır bir tutam varsa selamı ve muhabbeti / mevsimler kelimeler ve terlemek üzerine konuşuyorlar

var git içinde ağla

bak / kıyamet tellallarıyla kupon satıcılar kol kola yürüyorlar / sen kendi kıyametine molalar ekleyedur / yüreğine kar da yağsa yapışıp kalsan da kırılganlığına

var git içinde ağla

dünya inatla dönmeye devam ediyor

sen boğazına yetim gibi oturan bir ağlamakla kalakaldın düğümlendiğin yerde

git, içinde bir yerlerde ağla istimlak olmayan yerin kaldıysa...

*

biliyorum, bazı şeyler siyah beyaz resimlere dönüp bakmak gibi alışkanlık yapar.

mesela, kanında dikta olan bir ülkenin dönüp dolaşıp o kapıya kıvrılıp yatması yok mu... celladına aşıksın sen kardeşim!

*

Ah hakikat!

ne kadar acı senin tadın.

Ah acı!

ne kadar hakiki senin tadın.

Ve insanın dilinde ekşiyen bir elmadan daha çok buruşuyor yüzümüz; seni ısırdıkça/tükettikçe.

*

Size bir sır vereyim kardeşlerim:

binaları yükseltenler, yasaları yapanlar, kendilerini aldatanlar ve hiç doymayanlar

sizi; yani kırılabilen, acı çeken, özleyen, dua eden ve başka bir dünyanın mümkün olduğuna inananları hatırladıklarında

evet o gün / başka bir dünya mümkündür.

şimdilik iyi müziğe ve sağlam delillere dayanarak susabilirsiniz.

*

Yaşamak, adı aşk / savaş, adı aşk / para, adı aşk / huzur, adı aşk / kadın, adı aşk / erkek, adı aşk / bir aşk hikayesi bu: aşkın fena halde örselendiği

yüreğini kemiren kurtlar dahi aşk belasına dünden teşneyken

örste dövülen etindir dostum

ve ilahi aşk, her kelimenin yerine geçecek denli akla ziyansın!

*

 ayet ayet parçalanmış bir dünyada

 süre süre götürdüler son iyi adamı önünden

 adı aşk

 adı hüsn

 adı İsa

 her neyse işte, adından öteydi belki de

 Niyaz'dan Dilruba, Rustak’tan "çaresiz vatan"ı söyleyen kızlar

 kalbine topuklarını hınçla vuran kızlar ve yüzüne

 tükürürcesine hızla bakıp selamı piç eden

köklü ağaçlardan geriye kalmış kürdan insanlar

 ağrıyan dişinden daha büyük bir ağrıdır

 yüreğinden küçük insanlarla

 say ki hac yoluna çıkmışsın

 anlatırlar sana hani o yosmanın hikayesini

 nasıl olsa zemzemde yıkanınca geçer

 dile sinen etin tadını silemez asit olsa

 dişe sinen kiri alır da diş fırçası

 dişlerin arasındaki et çare olmaz

 bir ölünün kokusundan daha beter bir et kokusu üzdü seni

 bilmiyorsun / kendine kırılmış bir dalsın belki de kürdanla ağaç arasında kalan / paketteki son sigara kadar çaresizsin işte

 yine gideceksin markete / yine selamını köpek boğar gibi boğsun diye dünya / yürüyeceksin yollarda / sırtında çarmıhın

 kürdan adamların attığı mızraklarla kırılmayacak şevkin

 ve ağaç denli duranlar bükecek dilini meyvesizlikleriyle

 ve bir gölge bulduğunda / selam değil vergi verdiğinde

 soluklanacak ve üzgünlüğün doğru bir yaşam biçimi olduğunu

 tekrar tekrar öğreteceksin kırılmış dalına.

*

tüm babasız çocukların kardeşi

 ey İsa!

 hangi yetim rüzgâr değdi gözlerine

 yüreğin perişan

 saçların ağlatıyor çarmıhı