Şiddet, üzerinde en çok konuşulan ancak çözümünde mesafe alınamayan bir konu olarak gündemimizde duruyor. Medyanın en çok haber yaptığı konuların başında kadın, çocuk ve hayvanlara uygulanan şiddet geliyor. İzleyicilerin en çok dikkatini çeken haberler, şiddet haberleri olmakla beraber çözümüne dair en çok “seyirci” kalınan bir mesele olarak toplumların vicdanını yaralamaya devam ediyor.

Şiddet konusu sadece bizim ülkemize mahsus bir durum değil. Dünyanın her yerinde maalesef giderek artan ivme ile tırmanışını sürdürüyor. Konu anayasalara, yasalara, uluslararası sözleşmelere konu olsa da fazla bir ilerleme yok. Şiddet sadece bugünün konusu değil tarih boyunca her dönem zayıf ve korumasızlara karşı şiddet uygulanmış. Bugün daha fazla gündeme gelme sebebi ise dünyanın iletişim açısından küresel köy haline gelmesinden kaynaklanıyor. Özellikle sosyal medya sayesinde dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen şiddet olayından anında haberdar olup tepki verilebiliyor.

Şiddet olayına güçlü-zayıf çerçevesinden bakmak ise en büyük adaletsizlik olacaktır. Fizik kanunlarına göre güçlü zayıfı ezecek yok edecektir. O nedenle materyalist zihniyetli yaklaşımlarla bir yere varmak mümkün değildir.  Ancak Allah’ın yarattıklarına verdiği çok önemli bir duygu, meseleyi çözüyor. Canlılar açısından dünyayı dengede tutan yegâne değer “merhamettir”. Merhametin merkeze alındığı adaletli yaklaşımlar meselenin en aza indirgenmesinde mihenk taşı olacaktır.

Şiddetin bir bireysel olanı bir de örgütlü olanı vardır. Bireysel şiddeti önlemenin yolu, şu an yapıldığı gibi sonuçlardan yola çıkılarak çizilemez. Sonuçlardan yapılacak değerlendirme ise cezalandırmada işe yarayabilir. Çünkü cezaların caydırıcı olmaması şiddete başvurmak isteyenleri cesaretlendirecektir. Ancak bu düşünce, yaygın olan sorunu çözmediği gibi tetikleyici de olabilir.

Örgütlü şiddet uygulamasına devletler, sivil toplum örgütleri, terör örgütleri, çeteler gibi yapılar dâhil edilebilir. Devlet yönetimlerinin vatandaşlarına uyguladıkları şiddet de üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biridir. Nazilerin Yahudi, Sırpların Boşnak soykırımı tarihe kanlı bir leke olarak geçmiştir. Soykırım, şiddetin devlet eliyle yapılan en korkunç halidir. İsrail’in Filistinlilere, Çin’in Uygur Türklerine, Amerikan polisinin siyahîlere, Yunanistan’ın göçmenlere uyguladıkları ise devlet eliyle şiddettir.

Kadın cinayetleri nedeniyle milletin başı belada. İlahî bir hüküm olarak bir cana kıyanın bütün canlara kıydığını bilen bir toplum olarak bunun önüne geçemiyoruz. Çare olmak için sözleşmelere, kanunlara başvuruluyor, kampanyalar organize ediliyor; ancak çözüme çok fazla katkı sağlamıyor. Refah seviyesi yüksek ülkelerde, Batı ülkelerinde kadına uygulanan şiddetin Türkiye’den daha fazla olduğunu araştırmalardan öğreniyoruz.

Her akşam televizyonlarda dramatize edilerek verilen cinayet haberlerinin çözüme katkı sunmadığı çok açık. Bilakis suça eğilimli, zayıf karakterli kişiler için öğretici ve teşvik edici oluyor. Genel olarak toplumun psikolojini bozarak karamsar bir hava oluşturarak suç zeminin oluşmasına destek veriyor. Şiddeti yüzde yüz önlemek mümkün değildir ancak azaltmanın yolu merhamet eksenli, adaletli bir yaklaşım içinde çocuk yaştan başlayarak eğitimden geçiyor. Sadece hukukla değil ahlaki eğitimin varlığıyla meselelerin daha kolay çözüleceğinin altını çizmemiz gerekiyor.