Gelecek zamana dair her daim umut ve beklentilerle yaşamımızı sürdürürken, geçmişe dair ve hâlihazırda yaşadığımız kimi hadiseler bizi karamsarlığa itebiliyor.

Geriye dönüp baktığımızda yaşadıklarımızın bizden, bizim yapıp ettiklerimizden ya da yapıp etmediklerimizden bağımsız olduğunu düşünebilir miyiz?

Yaşadığımız hayatı âdeta kendi elimizle yaşanmaz kılıyoruz, bu bir gerçek.

Kendi kıyametimizi, kendi felaketimizi kendi ellerimizle çağırıyoruz.

Aynı zamanda bunun farkında olmayışımız, yapılan hataları daha da artırıyor, yaşanan/yaşanacak felaketleri daha da büyütüyor. 

Yaşadığımız felaketlere bir bakın, doğaya, doğal olana aykırı davranmanın bedelini ödüyoruz âdeta.

Eşyanın tabiatını bozarsanız, eşya sizden öç alır.

Tabiatın dengesini bozarsanız, yaşam dengeniz bozulur.

İçerisinde yaşadığımız dünyaya, çevreye, doğaya karşı çok acımasızca davrandığımız inkâr edilemez bir vakıa.

Bitmez sandığımız kaynaklar tek tek tükeniyor.

Kirlenmez sandığımız hava yavaş yavaş soluk almakta zorlanacağımız hâle geliyor.  

Kendi kendisini yenileyen doğa, insanoğlunun üstün gayretiyle (!) kendisini yenileyemez hâle hızla ilerliyor.  

Canlı türleri bir bir yok oluyor.

İnsanoğlunun havaya saldığı kirli gazlar, küresel ısınmaya sebep oluyor.

Ve tabiatı bozulan iklimler insanın yaşamını tehdit ediyor.

Bir üretim ve tüketim çılgınlığı aldı başını gidiyor.

Küresel ölçekte yaşadığımız kovid-19 dahi bizi düşünmeye sevk etmemiş olacak ki, denizlerden çöp olarak maske çıkartılıyor.

Çevreyi kolayca kirletiyor, yeşili gözünün yaşına bakmadan yok ediyor, denizlere gözümüzü kırpmadan çöp atıyor, üretim çılgınlığı adına tertemiz havayı fütursuzca kirletiyoruz.

Bütün bunlar kendi ayağımıza sıkmaktan başka bir şey değil; hatta ayağa sıkmanın da ötesinde, beynimize, kalbimize sıkmakla eşdeğer.

Çünkü insanın doğanın doğasını bozmaya dönük yanlışları, dönüp dolaşıp kendi hayatını tehdit ediyor.

İnsan içeriden kirlenmeden dışını kirletemez.

Dışarıda gördüğümüz her kirlenme, insanın içsel kirlenmesinin, içten aşınmanın dışa yansımasıdır.

Rahmet bildiğimiz yağmur artık hayat alıyor, hayatı zorlaştırıyor, zahmete dönüşüyor. Neden?

Kuşların özgürce uçtuğu masmavi gökyüzü neden artık soluk?

İnsanoğlunun ciğerlerine çektiği tertemiz hava neden güç geçtikçe kayboluyor?

Denizlere attığımız oltalara artık balıklar değil, kendi ellerimizle attığımız çöpler takılıyor.

Ve insan kendi ayağının altındaki halıyı kendi elleriyle çekiyor.

İnsanoğlu kendisine çeki düzen vermediği müddetçe, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Korkarım felaketler artarak devam edecek.

Umulur ki aklımızı başımıza alırız.