“Türkiye’de petrol, doğal gaz yoktur. Aramaya gerek yok. Petrol sahalarını biz dünya savaşında kaybettik.” söylemini hatırlıyorum.

Bu söylem zihni işgal altında olan, Amerika’nın, İngiliz’in gönüllü kölesi veya Fransız’a göbekten bağlı hatta onlar adına buralarda siyaset yapan politikacı profilinin tezahürüdür.

Bir de şöylesi var.

Bu profili 80’lerin siyasetini bilenler iyi tanırlar. Onlar petrol arama fikrini reddetmemiş ama arama sonrası petrol bulunduğunda Batı karşısında dik duramadığı için açılan kuyuların üstünü kapatmışlardır. Halka ise “aradık ama bulamadık” demişlerdir. Oysa hikâye başkaydı.

Abdülhamid Han’ın petrolün bir kaynak olarak dünya gündemine girmesiyle birlikte bunun Osmanlı coğrafyasında araştırılması talimatını verdiğini ve bu kapsamda haritalar hazırlattığını biliyoruz.

Sonuç olarak da Doğu Anadolu ve Güneydoğu bölgesinde de petrol olduğu yüksek bir tahmin dahilindeydi.

Abdülhamid Han bu girişimleri nedeniyle Jön Türkler tarafından darbeye maruz kaldı.

İngiliz büyük lokmaya çökmek istiyordu. Öyle de oldu. Kerkük petrolleri gibi güneydeki hattı Osmanlı’dan kopardı. Türkiye’deki petrollerin ise çıkarılmasına izin ve fırsat vermedi, tam 99 yıl.

Türkiye devleti kurulduktan sonra bu bilgiye sahip olunduğu halde hiçbir siyasi iktidar bu konulara girmeye cesaret edemedi.

80’li yıllarda deneme yapan iktidarlar ise petrolü çıkarma iradesini gösteremediler.

Açıkça ifade edelim; bu vebal çok ağır bir yüktür. Hem milletin başkanlık koltuğunda oturacaksın hem de milletin büyük faydasına olan bir hizmette korkaklık yapacaksın! Bu, olmaz, olmamalıydı.

Konu, afaki kalmasın. Somut örnekler verelim ki hem durumun vehameti anlaşılsın hem de delil niteliğinde olsun.

Diyarbakır'daki Varınca-1 kuyusu daha önce arama faaliyetleri sonucu üstü betonla kapatılmış bir kuyudur. Elli sene sonra yeniden arama yapıldı ve petrol bulundu. Daha da önemlisi çıkarılıyor.

Diğer bir misal; Malatya’dan.

Malatya'nın Akçadağ ilçesinde bin 200 metre rakımda 50 yıl önce petrol araması için açıldığı bilinen ve daha sonra üzerleri betonla kapatılan yaklaşık 15 kuyu söz konusu. Çevre halkı o bölgeden su çıktığını ve çıkan suyun toprak üzerinde siyah bir iz bıraktığını söylüyor.

Olay çok büyük!

İradesiz ve satılmış idarecilerin, zihinleri işgal altında olan siyasetçilerin ki günümüzde de oldukça fazla var, bunların yatacağı yer yok diye düşünüyorum.

Kısacası ‘üstü betonla kapatılan petrol kuyuları’ hikâyesi, Türkiye’nin hangi zorlu yollardan bugüne geldiğimizin resmidir.

ERDOĞAN DEVLERLE SAVAŞIYOR

Gelelim gurur duyacağımız son keşfe.

Batman’dan sonra Şırnak ikinci petrol şehrimiz oldu.

Şırnak’ın Gabar Dağı’nda âdeta petrol fışkırıyor.

Aramalar iki sene sürdü. Aramalarda başarı sağlandı ve petrol çıkarılıyor, bu irade bugünün Türkiyesinde var.

Bu keşif Türkiye’nin hatta dünyanın son yılda en büyük 10 keşfinden biri olarak kayıtlara geçti.

Gabar Dağı, 150 milyon varillik bir petrol rezervine sahip.

Şu an çıkarılmakta olan günlük petrol; 5 bin 300 varil olarak açıklandı. Yakında iki kuyu daha açılacak ve günlük potansiyel 10 bin varile çıkacak.

Yeni keşfedilen sahanın adına Şehit Jandarma Esma Çevik adı verildi.

ERDOĞAN TERÖRÜ YENDİ, PETROLÜ ÇIKARDI

Gabar, Cudi Dağı’na komşu. Şırnak, Batman, bu gibi illerimizi hangi haberlere konu olarak bilirdik? Tabii ki hep terör gündemi, dillerdeydi.

Kırk senedir bir terör belası var, âdeta o bölgelere devleti sokmamayı hedef edinmişti.

Kırk-elli senedir de üstü kapatılan petrol kuyularını düşündüğümüzde tarihlerin çakışması hayli fazla soruyu akla getiriyor.

Zaman, konjonktür, liderlik, devlet iradesi ve potansiyeli…

Türkiye’de her şey çok değişti.

Savunma sanayiinde yapılan atılımlarla birlikte terörün topraklarımızdan sökülüp atılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı güdümünde bir lider olmaması, bağımsız iradesiyle halkının menfaatine odaklanması, uluslararası arenada söz sahibi bir ülke olmak ve daha sayamayacağımız pek çok gelişme; petrolün çıkarılmasında ana etkendir.

Bu işler öyle kolay meseleler değildir.

Tam bağımsızlık yolunda istikametimiz net.

Sadece ve sadece vatandaş olarak bize düşen şey; ortaya konan politikalara sahip çıkmak ve destek olmaktır.

Gelecek nesillere özgür, tam bağımsız ve refah seviyesi yüksek bir ülke bırakmak istiyorsak bugün bizler, biraz sabredeceğiz.

Bu politikaların yarıda kalmasına fırsat verirsek, aynı ivmeyi yakalamak için bir yüz yıl daha bekleriz.