İnsan yaşadıkça öğrenir, akleder, muhakeme eder ve değişir. Çünkü insanın tabiatı bunu gerektirir. Ne güzel diyor Mevlana: Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güzel / Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Mesela, düşünce özgürlüğünün önünde en büyük engel olarak gördüğümüz vesayetçiliğin 90 yıldır sözcülüğünü üstlenen CHP’nin Genel Başkanı, başörtüsü yasaklarını savunan kendi eski bakanını terslerken, olumlu yönde değişimin de örneğini veriyordu. Üstelik “bu çağda hala kadınların kılık kıyafeti ile mi uğraşılır” dediğinde Kaftancıoğlu da arkasında kafasını sallayarak kendisini tasdik ediyordu.

DEĞİŞİME DİRENENLER, BULANIK SUDA BOĞULANLAR

Irkçılığın, ötekileştirmenin ve inanca baskının bir “ideolojik kimlik” olarak savunulmasından utanç duyulacak noktaya gelmiş isek buna elbette sevinmek lazım. Tabi bu atmosferi neye borçlu olduğumuzu unutmadan. Onlar yasakları savunarak oy toplamanın mümkün olmadığını öğrenirken, ülke çok zaman kaybetti. Fakat milletimizin iktidar için terörist cenazesinde gözyaşı dökebilen bir anlayışa itimat edebilmesi o kadar kolay değil.

Fikri Sağlar’ın 2020’de kaldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. O, 20. yüz yılın pozitivist, din karşıtı çukurunda kaldı. Oradan çıkmaya da niyeti yok. Hakimlerin başörtülü olduklarında adaleti sağlayabileceğinden kuşku duyuyormuş ya, yasaklar başladığında da, başörtüsünün ameliyatlarda mikrop saçabileceğini düşünüyordu tıpçı öğretim görevlileri. Yani din düşmanı olduklarını ikrar etmediler hiçbir zaman. Despotluklarını bile bir yalan çukurundan savundular daima.

Fakat haklarını yemeyelim. Pek çok konuda çok tutarlılar. Mesela, darbeci anlayışı tökezleten her İslami gelişmenin ardında İran’ı görüp, “mollalar İran’a” diye bağırırken de; bugün Irak’tan Suriye’ye yüz binlerce masumu siyasi çıkarları için katleden İran’a sahip çıkarlarken de hep aynı yerde durdular: İnsanlığın tam karşısında.

Ya yeni yoldaşlarına ne demeli? “28 Şubat’tan kötü günler” isimli korku filmi ellerinde patlayan Babacan ve Davutoğlu, şimdi hangi senaryonun peşine düşecekler? Ak Partili seçmenin oyuyla milletvekili koltuğunda oturan Mustafa Yeneroğlu, Sağlar’ın karşısındaki kem kümlerini bitirdiğinde buna bir cevap üretir belki.

NEYE HAYRET EDELİM?

Bazı şeylere ise insan artık şaşıramıyor. Solcuların İrancı, mollaların Türkiye düşmanı olduğu vasatta Saadet Partisi’nin İranlı katil Süleymani’yi anma toplantısına katılmasına neden hayret edelim?

Asıl hayret edilmesi gereken şey, 70 yıldır evlerini Filistinli mültecilere açan Iraklı ve Suriyeli mazlumların gözünün içine baka baka, onların katillerinin posterlerini Gazze sokaklarına asan Hamas’ın tutumu olmalı değil midir? Demek ki, 20. yüzyılın ihanet çağında sadece Lawrence’in bedevileri kalmamış.

Değer verdiklerimizin bazıları kötü yönde değişirken, ülkemin yasakçıları bulanık sularda değişime direnip boğulurken hiç mi güzel şey olmadı?

Olmaz mı? Karabağ’da zafer muştusu; Ayasofya’dan yükselen görkemli sadaya karıştı.

Filistin mücadelesi, düşünce özgürlüğü, İran devrimi, Arap milliyetçiliği ve Türk devleti.. Değişime uğramayan olgu, bakış açımızı değiştirmeyen vaka kaldı mı? Yeter ki biz her koşulda insan kalalım.

Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.