Sözüm ona iletişim araçlarının hızla yaygınlaştığı iletişim çağındayız! Lakin bilesiniz ki dostlar iletişimden kilometrelerce uzaktayız. Hani derler ya ‘insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır’ anlaşmayı geçtim bir kalemde, farkında mısınız artık birbirimizle hiç konuşamıyoruz. Konuşamayınca da günbegün yalnızlaşıyoruz. Hem de biz dünyalılar için ‘konuşabilmek’ çok büyük nimet iken… Her ne kadar kimyamız değişse de ilişkilerimizi tarumar etsek de bizler etten kemikten yaratılmış insanlarız. Konuşmalıyız! Çünkü konuşmak bizler için; ekmek su gibi ihtiyaç, anlaşmamız için de önemli bir araçtır. Bizler duygu ve düşüncelerimizi ancak konuşarak ifade edebiliriz. İnsanlarla konuşmaktan ve iletişim kurmaktan asla geri durmamalıyız. Ama bunun için de önce kendimize, sonra karşımızdakilere karşı son derece dürüst olmalıyız. “İyi de dilinde kemiği yok ki!” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Doğrudur. Lakin unutmayasınız; kişi diliyle insandır, dil de insanın ölçeğidir.

Kıymetli dostlar; nefeslerimizin sayılı olduğu şu hayat denen şölende, bazen içimizden gelmediği için bazen de muhatabımıza mesaj vermek için, konuşmayı tercih etmeyip susarız. Çünkü söylemek istediğimiz her şeyi, öyle kitaplarda yazdığı gibi kelimelerle falan ifade edemeyebiliriz. Ne diyordu Goethe: “Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak da bir sanattır…” Demek ki neymiş? Güzel konuşmak kadar susmak da bir sanatmış! Ve dahi susmak, anlayanlar için en güzel konuşmaktır. İnsan konuşmayı bildiği kadar susmasını da bilmelidir. Susmak ise sabır işidir. Öyle herkesinde harcı falanda değildir. İnsanı insan eder, olgunlaştırır. Kalibresi düşük, edepsiz adamların öyle car car konuşmaları sizleri sakın yanıltmasın. Asla bu tip adamlarla söz düellolarına falan girmeyin! Yunus’a kulak verin; “Edebim elvermez edepsizlik edene, susmak en güzel cevaptır edebî elden gidene”. Nokta. Yalnız dostlar! Haklı olduğumuz durumlarda da öyle sus pus olmayalım. Çünkü haksızlık karşısında susmamız da zinhar doğru olmaz. Eğer karşımızdaki edepsizlikte ısrar ediyorsa lafı gediğine koyalım ve ona çok fazla fırsat vermeyelim. Neden mi? Çünkü Mevlana Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder.” de ondan…  Evet dostlar, herkes gol atmanın peşinde! Lakin bilesiniz ki çok konuşmak ve her lafa balıklama atlamak, goy goy yapan aptalların akıl hafifliğidir. Hani bazen düşünüyorum; Allah (C.C) bizleri yaratır iken iki kulak bir ağız vermiş. Acaba bu şekilde ‘iki dinle bir konuş mu’ demek istemiş bilemedim doğrusu. Ama bildiğim ve tecrübe ettiğimi kesin bir şey var ki o da; insanın aklı olgunlaştıkça düşünmesi artıyor, konuşması da azalıyormuş…

Ezcümle demem o ki kıymetli dostlar; Çok konuşan bilesiniz ki çok hata yaparmış. Çok laf yalansız, çok para da haramsız olmazmış! Az yemeyi, az konuşmayı, az uyumayı tavsiye eden güzel bir dinin mensupları olarak bizlere bu saatten sonra az ve yerinde konuşmak düşer. Çok ve gelişigüzel konuşmak zaten dengesizliktir. Ve tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalıktır. Asla her şeyi bilmek ve her şey hakkında konuşmak zorunda değiliz! Ne buyurmuştu Fahri Kâinat Efendimiz(s.a.v) “Allahu Teâlâ’ya ve ahiret gününe ina­nan ya hayır söylesin ya da sussun. Her zaman ki gibi yine ölçümüz efendimizin sözleri olsun. Çok konuşmanın, konuştukça da batmanın hiçbir anlamı yoktur! Hani bir söz var ya ‘’Bir şeyi biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.’’ İşte ben bu söze bayılıyorum. Ve yazımı Hz. Ali’nin (ra) ibretlik güzel bir sözü ile bitiriyorum: “Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız…”

Selametle…