Geçenlerde öğretmen bir dostumla karşılaştım. Fellik fellik bir şeyler arıyor. Yanına sokularak “Dostum hayırdır, önemli bir şeyini mi kaybettin, bir yardımım dokunabilir mi?” dedim.

Yüzüme acı acı baktı ve “Sorma; irademi kaybettim, onu arıyorum.” dedi ağlamaklı bir ses tonuyla… “Yapma ya, tüh tüh!.. İradesini kaybedenin idaresi de olmaz, Allah kolaylık versin.” dedim.

“Abi, o değil de şimdi irademe sahip çıkamayınca akıl, mantık dışı işler yapmaktan korkuyorum. Kendime yakışmayacak işlere imza atarsam hâlim nice olur.” dedi.

“Merak etme, ne yapabilirsin ki?” dedim.

“Abi, on yıldır girdiği her seçimi kaybeden, sürekli kendisiyle çelişen, yalandan başka bir şey üretemeyen; batırmaktan, yıkmaktan, kötülemekten başka bir marifeti olmayan bir parti liderini desteklemekten korkuyorum!.. Bu ülkenin millî manevi değerleriyle sorunu olan, mandacılığı savunan vekilleri bulunan, ülkesini sürekli dışarıya şikâyet eden, terör örgütünün arka bahçesi olan partiyle ittifak yapan, terör örgütü yöneticisi olmaktan içeride yatan birinin yazdığı tiyatrolarda boy gösteren mensupları bulunan bir partiye seçimlerde destek verme gafletinde bulunursam bu milletin yüzüne nasıl bakarım? Kendimi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tanımlamaktan utanmaz mıyım ömrüm boyunca?” dedi ve hüngür ağlamaya başladı.

Dayanamadım birlikte ağladık…

Neyse dostumu biraz teselli edip yanından ayrıldım. Az ileride başka bir öğretmen arkadaşla karşılaştım.

Öğretmen arkadaşın başına büyük bir kalabalık toplanmış, arkadaş da sürekli aynı şeyleri tekrar ederek bağırıyordu:

“İrademi kaybettim hükümsüzdür!.. Lütfen görenler, duyanlar, bulanlar insaniyet namına Kemal abiye haber versin!..”

İradesini nasıl kaybetmişti, niye hükümsüzdü, Kemal abisi kimdi? Bir türlü anlayamadım…

Biraz daha ilerleyince yıllardır tanıdığım başka bir öğretmeni gördüm. Gözlerindeki yaşlar âdeta sele dönmüş, dizlerinin üzerine çökmüş hıçkıra hıçkıra aynı şeyleri tekrar ediyordu:

“Benim hiç iradem olmadı Kemal abi!.. Sen iradesizlik nedir bilir misin? Herkes iradesiyle çağdaş, laik, modern, Batıcı yaşarken ben hep namazında, niyazında, secdesinde, duasında oldum. İrademi Hak yolunda pazarladım, Allah’a teslimiyetin huzuruyla yaşadım. Çağdaşlık, laiklik, modernizm nedir bilmeden, bunu savunanları desteklemeden ömrümü çürüttüm. Şimdi anladım ki irademi Hak ve hakikat uğruna satmışım ben…”

İyice şaşırdım… “Bu Kemal de kimdir, irade ile alakası nedir?” diye düşünürken kalabalığın içinden dar pantolonlu, babet ayakkabılı, kısa çoraplı, kulağı küpeli, burnu hızmalı, ağzı sakızlı, kaşları alınmış, kıllarından ve tüylerinden azade olmuş iri yarı bir yiğit(!) kırıtarak meydanın ortasına geldi ve kadınla erkek sesi arasındaki cırtlak sesiyle aslan gibi kükredi:

“Bir irade kaç para söyleyin ayol? İradesi olmayan herkesin iradesi benden şekerim…” dedi ve pembe pantolonu, turuncu gömleği, açık bağrından sarkan altın kolyesiyle kırıta kırıta kalabalığın arasından uzaklaştı.

İşte dedim, iradesini pazarlamamış bir yiğit!.. Öğretmen olsa bari!..