Başımıza gelen hiçbir şey Allah’ın izni olmadan gerçekleşemez. Zararı da tayin eden O’dur, faydayı da… Şer bildiğimizde hayr vardır; fakat biz bilemeyiz… Amenna ve saddakna. Bunların hepsi imanın şartları arasında yer alan kadere inanmakla ilgilidir. Peki bir cinayette ölüm kader de öldüren suçsuz mu, günahsız mı? Şimdi ne diyor bu acep diye düşünüyor olabilirsiniz. Anlatacağım; ama önce geçtiğimiz cuma günü meydana gelen depremde hayata veda eden herkesi rahmetle anıyor yakınlarına başsağlığı diliyorum.

******

Sene başından bu yana yakamıza yapışan felaketler silsilesi binlerce insanımızın dünyasını değiştirmesine sebep oldu. Önce Elazığ’da meydana gelen depremle sarsıldık sonra Van’daki çığ felaketiyle. Bir yandan dünyayı saran virüs musibetiyle mücadele ederken, diğer yandan sel ve orman yangınlarıyla hüzne boğulduk. Şimdi ise İzmir’deki depremle canımız yandı. Anlayacağınız bu sene milletçe pek yüzümüz gülmedi. Sadece doğal afetlerle mi mücadele veriyoruz; Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta ve dahi Karabağ’da da ‘eski tip virüslerle’ boğuşuyoruz. Fakat ne yazık ki dayanışmayı, yardımlaşmayı ve ‘milli cepheyi’ en sağlam tutmamız gereken yılda da ayrıştırıcı siyaset dilini bir türlü bırakamıyoruz…

*****

Deprem olmuş insanlar canıyla ve sevdikleriyle sınanıyor, biz hâlâ ‘siyaseten’ kimi suçlayabiliriz onu düşünüyoruz. Yereldeki seçilmiş yöneticiler sorumluluğu hemen iktidara paslarken, hükümet edenler de öncekileri suçlamanın peşinde. Deprem bölgesi maşallah siyasetçiden geçilmiyor. Her tarafta ‘takım elbiseli’ kimseler. O kadar kendimizi kaybetmişiz ki ‘bizimkiler vatandaşın yanında diğerleri nerede’ demenin peşindeyiz. Geçti mi, bitti mi? Hadi dağılalım; ateş düştüğü yeri yaktığıyla kalsın. Ne kadar kolay değil mi, sevdiğin ve yakının ölmeyince rakam telaffuz edebilmek. Sadece bir dakika düşünelim; ölenlerden biri annemiz, babamız, evladımız olsa ne yaparız? Fark eder mi, malzemeden çalan müteahhidin kim olduğu? Sorar mıyız, göz yuman hangi partiden diye? Gerçekten sadece ‘kader’ diyip susabilir miyiz?

*****

Afetleri engellemek mümkün değil; ya yıkıcı sonuçlarını? İşte ‘şapkayı çıkarıp’ düşünmemiz gereken şey budur. Bunun için de siyasetin ve hamasetin bir kenara bırakılması gerekiyor. Kimsenin bu konuda diğerini ötekileştirme hakkı yok! Sen varsan bir fazlayız diyerek yaklaşılmalı herkese. Zira uzmanlar uyarıyor; olası büyük İstanbul depreminde iki milyon insan ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalacak. Hazır mıyız sizce? Bence kesinlikle hayır. Ha, bu parmak şıklatmayla hemen olacak iş değil; zamana, paraya ve konu hakkında uzman bir kadroya ihtiyaç var. Bunların hepsinden de öte toplumsal bir bilinç gerekli. İşte bu noktada tüm siyasetçilerin aynı masaya oturması elzem. Bu konuda eminim ki ‘el veren’ herkes kazanır, ötekileştiren ise kaybeder. Unutmayalım! Hepimiz aynı ‘apartmandayız’..Kalın sağlıcakla..