Devletlerin de insanlar gibi hayatlarını sağlıklı olarak devam ettirebilmelerinin temel şartlarından biridir sıhhatli bir hafıza. Sıhhati bozulmuş bir hafıza ile yola devam eden Devlet de insan gibi çok çabuk tökezler.

İnsanda hafızanın sıhhatini etkileyen birkaç şeyin önemini görmezden gelemeyiz. Bunlardan biri hafıza yitimi olarak belirlenebilirken, bir diğeri hafızayı doğrudan etkileyen Alzheimer hastalığıdır denilebilir. Hafıza yitiminin geçici mi, sürekli mi olduğu ise vakanın durumuna göre değiştiğinin dile getirildiğini birçoğumuz duyarız. Bir travma sonucu mu meydana geldiği, yoksa şiddetli bir duygu değişimine sebep olan bir olayla mı meydana geldiği uzmanlarının ayırt edebileceği bir durum. Biz sadece muhatabımızın hafıza ile ilgili bir sorununun olduğunu gözlemleyebiliriz. Alzheimer rahatsızlığı olan bir kişinin hafızasındaki sorun ise uzmanları tarafından sık dile getirilen bir durum.

Böyle bir hal insan başına geldiğinde en kötü ihtimalle sadece o kişileri etkiler, onlar üzerinde olumsuz bir etki yapar. Fakat böyle bir halin devletin başına geldiğini düşünmek bile insanı tedirgin etmeye yeter de artar bile. Devletin Alzheimer olduğunu ya da geçici de olsa hafıza kaybına maruz kaldığını aklımıza getirmek bile sanki bir büyük felaket senaryosu okuyormuş gibi bir etki yapabilir insanın üzerinde. Mevcut, ya da muhayyel tüm felaket senaryoları sanki uygulanma zemini bulacakmış gibi bir ortam oluşuverir anında. Böyle bir zeminin oluşması bile aslında başlı başına bir felaket senaryosudur denilse yeridir.

Devletler Alzheimer olmaz, hafıza kaybına uğramaz gerçi, ama şöyle bir sarsılmasına sebep olabilecek darbelere, travmalara maruz kaldığı da görmezden gelinemez. Devletlerin maruz kaldığı bu darbe ve travmaların, Devlet’in davranışlarını etkilediği kuşku götürmez. Devlet dengesiz davranabilir. Bu dengesiz davranışların belli bir noktada denetlenmediği durumlarda maruz kaldığı darbe ve travmadan daha tahrip edici bir etkinin ortaya çıkmasına sebep olduğunu görmezden gelemeyiz herhalde. Belki de devletin maruz kaldığı bu darbe ve travmaların nihai amaçlarından biri de devleti dengesiz davranışlar içine sevk etmek olabilir mi acaba diye insanın aklına sorular hücum ediyor. Bu soruları harekete geçirenin şeytan olduğunu da görmezden gelemeyiz!

Şeytanın 15 Temmuz’dan bu yana aklıma ara sıra soktuğu sorulardan biridir “Darbe teşebbüsü acaba başarısızlık üzerine mi kurgulandı?” sorusu! Eğer başarısızlığı kesin olan bir kurgu ile karşı karşıyaysak neredeyse 5 aydır bu başarısızlık üzerine kurgulanan senaryoya odun mu taşıyoruz diye bir başka soru sökün ediyor zihnime! Şeytanın iğvasına kapılmamak için ne kadar gayret edersek edelim şeytan sızacak bir çatlak bulmakta zorlanmıyor! 15 Temmuz’dan bu yana devletin davranış tarzının bazen merhametten kaynaklı olarak çok yumuşak olduğu hissine kapıldığımız anlar da oluyor! Oysa merhametten maraz doğar diye bir kelâm-ı kibarımız da var! Devletin merhameti olmaz diyoruz, ama başarısızlık üzerine kurgulanmış bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıyaysak, devletin merhamet ettiği noktalarda bile bir tahribatla muhatap değil miyiz acaba? Şeytan diyor ki mesela “Kuzey Suriye, ya da Kuzey Irak’ta düvel-i muazzamanın mücadele ve gelecek tasavvurlarıyla ilgili hafızamızı sıfırladık mı? Terörle mücadeledeki Devlet hafızası sıfırlanıyor mu acaba? Ehli Sünnet ile ilgili Devlet hafızamızda tahribatlar mı oluşuyor acaba?”

Tamam, bilgilerin kahir ekseriyeti kamuoyu ile paylaşılmaz, ama eskiden kurumsal hafızaya sahip bilinen bazı kurumların bazı bilgilendirmelerinin olduğu söylenirdi! Kimse de çıkıp herhangi bir bilgilendirmede bulunmuyor ya, işte şeytanın sızmak için fırsat kolladığı çatlakları bu bilgisizlik oluşturuyor!