Emmy Ödül Töreni için salona yürüyen şöhretli babanın el ele tutuştuğu, aynı kıyafeti giymiş, hareketlerinden emin ve gülen yüzüyle yürüyen de çocuk…

Ülkesinden ve doğduğu evden uzakta çorapsız, yırtık bir ayakkabı ile çamura bata çıka, altı toprak üstü çadır ‘evine’ yürüyen “Suriyesiz” de çocuk…

*

Helsinki’de neşeli bir grup arkadaşı ile okul servisinden inince kendisini gören şoförlerin mıh gibi durduğu trafikte, emin adımlarla karşıdan karşıya geçip bahçeli evine giden de çocuk…

Gence’nin, Terter’in köylerinde Ermeni füzelerinin ‘deprem’ etkisi yaparak enkaz haline getirdiği kerpiç evinde, toz toprak altından dışarı çıkmaya çalışan da çocuk…

*

Oslo’da şehir ortasındaki buz pisti üzerinde yünden başlığı, tüylü montu ile neşe içinde paten kayan da çocuk…

Nijerya’da Boko Haram’ın kaçırdığı küçük kızın kucağına doğan talihsiz de çocuk…

*

Ne hazindir ki, dünyadaki 151 milyon çocuğun anılarında bir yaz ikindisinde uçurtma uçurtmak veya kaydıraktan kaymak yer almıyor. Yeryüzündeki her 10 çocuktan 1’i parka gidemiyor!

*

Afrika’daki çocuklara, ‘Saklambaç oynamak nedir’ diye sorsanız, cevap alamazsınız. Büyüyünce ne olacaklarını da bilmiyorlar. Onların daha hayati öncelikleri var. Hayatta kalmak gibi…

*

Çoğu çocuk, anne babalarına naz yapma lüksünden uzak; çünkü onlar başkalarını memnun etmek zorundalar. Çoğunun dişleri olduğundan daha beyaz görünüyor, yüzlerine bulaşan motor yağı, ciltlerini daha da siyah yaptığı için…

İstatistikler çocukları sınıflara, yaş gruplarına, kategorilere ayırabilir; oysa hepsi ‘anne kuzularıdır’ aslında!

*

Bir su birikintisinden kaçar gibi, yanından geçilen o köprü altındaki başı önünde, mendillere eğilmiş olan da çocuk…

Paris’te yeni model telefon ve spor ayakkabı sırası bekleyen de çocuk…

*

Bu dünya ‘adalet’ değil “imtihan” yeri… Her zulmün, her iyiliğin, her barbarlığın, her sevabın, her zorbalığın, her dürüstlüğün sınav kâğıtlarının açılacağı, karşılık bulacağı günde, bütün bu çocukların sonraki hayatlarında sergileyeceği tavır, belirleyici olacak.

Şaşmaz adaletin tecelli edeceği hayata giderken; bütün bu çocukların hesabının görüleceğini de hatırlamak gerekiyor. Yoksa burada sorular çoğaldıkça, cevaplar azalıyor.

Kurşunlar Ermenistan’da, sızısı Azerbaycan’da; onların yarasının özü ise bizde kalıyor. İdlib’deki, Myammar’daki ve dünyanın pek çok köşesindeki çocukların da hayal kurabildiği, kabiliyetlerine göre gelecek planı yapabildiği, çocukken sadece ‘çocuk olabildikleri’ bir dünya sunabilseydik keşke.

Çoğu ölümün soğuk yüzüyle erken yaşta tanışırken; kavgaların edildiği topraklar üzerine doğdular. Yıkılmış binaların arasında yaşamaya çalışıyorlar.