Deizm yayıldığı falan yok. Aslında yayılan şey tehlikeyi haber veren ulu bilge şehveti. Çaptan düşen, beklediği kadar ilgi görmeyen her meşhur kendine ilan edecek bir felaket bulur çünkü felaket tellallığının ham maddesi de satış pazarlaması da masrafsızdır. Emeksiz, masrafsız, yorulmadan gündem olmak isteyen kim varsa “amanın dostlar hiç mi çare yok, felakete sürükleniyoruz” diye biraz bağırır ve günü birlik bir açık kitle toplar. Tweet satar, kitap satar, TV programı satar, “ne kadar da etkiliyim” diye hava satar, “doğruları söyleyen korkusuz” pozlarıyla prim yapar kitle dağılır bir dahaki ay bir felaket daha derken çark böyle dönüp gider. Allah çarşılarına pazar versin bizi alakadar etmez ama abartmaya başladıklarında kulaklarına yaklaşıp “sakin ol” diye telkin etmek gerekir.

Laiklik elden gidiyor, din elden gidiyor, Cumhuriyet batıyor, herkes şeriatçı oluyor, gençler deist oluyor, her tarafı hurafe sardı bilim elden gidiyor, her tarafı bilim sardı din elden gidiyor… Çığlıkları aynı pazarın kimi atlet kimi soğan satan esnafları aslında. Pazarcı esnafı elbette bağıracak, elbette tezgaha dikkat çekecek ama avaz avaz çığlık atmakla çok mal satılmayacağını ve bunun bir gürültü kirliliği olduğunu hatırlatmak lazım.

Kimse kusura bakmasın tezgaha müşteri çekmek için “Gençler deist oluyor” diye bağırmanın gürültü kirliliğinden öte daha büyük bir zararı daha var, zira öyle bağırdıkça “herkes burada, sen niye yoksun, bak bütün gençler deist oldu haydi sende desit ol” demektir.

“Efendim bizim amacımız uyarmak” 

Kalplerini bilmiyorum onu Allah bilir ama neye sebep oldukları ortada olduğu için onu görebiliyorum. Tertemiz ateizm, deizm daveti bu. Başka hiç bir şey değil.

Gençlerin halini görmüyor musun?

Görüyorum, görmek ne kelime ben de gençtim bir zamanlar, yani biliyorum. Hadi beni geçelim. Aristo da aynı şeylerden şikayet etmiş. Milattan önce 350 yani bundan tam 2370 yıl önce şöyle demiş:

“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.” Aristo M.Ö. 350

Binlerce yıldır böyle bu durum. Bunun adı gençlik, bunun adı ergenlik, bunun adı arayış, bunun adı kendini gerekleştirme telaşı.  Her dönemde gençlerin arayışları olur, meyilleri olur. Sühreverdi, Tusi, İbn Batuta ve daha nice alimler hep gençliğin bu durumuna dikkat çekmişler.

Şimdi binlerce yıldır sürüp giden hayat dengesini yeni keşif felaket olarak satmaya çalışmak, pazarda bin yıllık bezelyeyi kendi icat etmişsin gibi bağırmaya benzer. Bezelyenin dünyanın bilinen eski sebzesi olduğunu, Araka, Mark ve Şeker diye üç çeşidinin olduğunu ve aslında bitkinin tohumu olduğunu herkes bilir. Boşuna bağırmamak lazım. Böyle bağırmak belki ilk başlarda komik olabilir ama abartan olursa onda da kasıt aramak lazım gelir.

Bağırmayın, sakin olun

Sakin olun; gençliğin böyle olduğunu biliyoruz. Gençlik döneminin bir arayış dönemi olduğunu ve bu arayışın dışarıdan bakınca deliliği andırdığını da biliyoruz. Teklifiniz yoksa boşuna bağırıp durmayın.

Sakin olun; bu duruma karşı bir teklifiniz varsa onu getirin çünkü gitti diye dertlendiğiniz gençler bir teklifi kabul ettikleri için gittiler artık nereye gittilerse. Teklifiniz yoksa boşuna bağırıp durmayın.

Sakin olun; gitti diye bağırdınız gençler gittikleri yerde kalıcı değiller. Eğer kalıcı olduklarını düşüyorsanız umutsuzluk aşılıyorsunuzdur ve bu caiz değildir. Davet etmek için teklif edin, teklifiniz yoksa boşuna bağırıp durmayın.

Sakin olun; batılı tasvir edip saf zihinleri idlal etmeyin. Rasûlüllâh Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem gibi teklif edin. Teklifiniz yoksa boşuna bağırıp durmayın.