İnsanın neleri yapıp neleri yapmayacağı, inandığı sisteme göre şekillenir. Vermek, cömert olmak, yoksulu-düşkünü korumak, borçluya borcunu ödemesi için destek olabilmek; dinimizde yüceltilmiş davranışlardır. Bunları öğrenirken, öğrendiğimiz ve belki de her şeyin temeli olan bir husus var ki, her şeyin sahibi Hz. Allah. (c.c). Bunu biliriz, evet ne yazık ki sadece bildiğimizi ve bu bilgiyi öğrendiğimizi zannederiz. Zannettiğimiz gerçeği ne zaman açığa çıkar? Para kaybettiğimizde, evimize hırsız girdiğinde, iflâs ettiğimizde, birisi bizden borç istediğinde, çıkarlarımıza zarar gelme ihtimalinde gibi durumları daha da artırabiliriz.

Elimdeki her şey Allah’ın (c.c)

Birisine sadaka vereceğimiz zaman, ne kadar uygun birisine bu paranın gideceğini ince ince hesaplayıp belki de bir kısmını azaltıp öyle veririz bazen de vaz geçeriz. Bazıları espri üretmişler, “Cebinde akrep mi var, hiç elin cebine gitmiyor” derler. Kendisine gelenden çok hoşnut olup, kendisinden çıkandan rahatsız olanlarımız çoktur. Ve yine halk arasında, “Mal canın yongasıdır” diye bir söz vardır. Yani “Edindiğimiz şeyleri biz dişimizle tırnağımızla edindik, bu yüzden onlar çok kıymetlidir” muamelesi yaparız. Oysa dinimizden öğreniyoruz ki, verdiklerimiz bizimdir, diğerleri emanet. Sadece geçici kullanım hakkımız var ve Allah (c.c) o elimizde bulunanların bizi neye dönüştürdüğünü, nasıl konuşturup nasıl davrandırdığını ve o imkânı kendinden mi yoksa Allah’tan (c.c) mı bildiğini görmek istiyor. Dünya hayatı bir deneme ve imtihan yeri.

Verebilmek Allah’ın (c.c) bir ödülüdür

Verdiğimizin ne olduğundan bağımsız olarak verme anlayışının önemli olduğunu yine dinimizden öğreniyoruz. İsteten Allah (c.c), vermemi isteyen Allah (c.c), bunu anlaması ve razı olması gereken ise BEN. Sevgiyi kendisinde büyütüp olgunlaştıran için, sevmek bir fiil olmaktan çıkar, yaşatan bir tarza dönüşür. Parayı veren Allah (c.c), çalışmam vesilesi, elimdeki de emanet diye düşündüğümüzde; paranın ancak kulluğumuzun derinleşmesine, kendi acziyetimizi anlamamıza, ve Rabbimize (c.c) mahcubiyet ve şükran duyguları içinde boyun bükmemize vesile olmalı. Verebilmek ve ardına bakmadan, verdiğinin yüzündeki mutluluk ve minnet ifadesini görmemek için başını çevirerek, veren Allah (c.c), verdiren Allah (c.c), teşekkürü bana değil, ikimiz birlikte Rabbimize (c.c) yapalım” tarzındaki bir ahlâka ihtiyacımız var.

İyiliğin benim elimden çıkması bana iyiliktir

Allah (c.c) bir kuluna hayır dilemişse, ona uygun vesileler var eder. Önemli olan, Rahmetiyle muamele edeceği kuluna yardım etme makamında beni görmesi, bu şerefi bana ikram etmesidir. Vermek fiili, verdiğimizden bağımsız olarak çok kıymetlidir. Verip unutmak, hatta gömmek, bizi insan yapan yükselişin en önemli basamaklarındandır. “Allah’ın (c.c) olanı yine Allah’ın (c.c) olana verdim. Zaten bana ait değildi. Emanetten cennetlik bir sevap ve şeref bahşeden Rabbimize (c.c) sonsuz şükürler olsun. İyiliği yüreğinde besleyip, bunu dağıtmanın şahsiyet binamızın en önemli yapıtaşlarından olduğunu anlamamızı lütfet ya İlâhi” duasıyla noktalayalım inşallah.