Son günlerin en ateşli tartışmalarının başında Ak Parti Kadın Kolları Başkanlığının Abdurrahman Dilipak aleyhine 81 ilde dava açma girişimi geliyor. Davanın sebebi ise Abdurrahman Dilipak’ın İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle sözleşmeyi destekleyenler, sözleşmenin içeriği ve LGBT ile ilgisi hakkında yaptığı eleştiriler sırasında kullandığı bazı ifadeler…

Ak Parti’li kadınlar, oradaki ifadeleri kendilerine söylenmiş olarak kabul edip dava açmaya başladılar. Hâlbuki Dilipak’ın açıklaması var, ifadenin kimlere yönelik olduğuna dair… Yazıyı okuyunca benim de anladığım kişilere yönelik ithamlardan ziyade fikriyata, eylemlere yönelik ilkesel eleştiriler…

Ak Partili kadınlar, neden bu kadar celallendi, neden bir anda kükreyip olayı eşi benzeri görülmemiş bir linç kampanyasına çevirdiler anlamakta zorlanıyorum.

Abdurrahman Dilipak’a gelene kadar doğrudan Müslüman kadınları hedef alan, iffetlerine, namuslarına, inançlarına, tesettürlerine saldıran onlarca sözde gazeteci, yüzlerce sözde akademisyen, binlerce bürokrat vardı. Hangisine böylesine ağır bir tepki verdiler. Aleni suç işleyip insanlık ve Müslümanlık onurumuzu çiğneyen kaç İslam düşmanına 81 ilde dava açıp hayatı zindan ettiler.

Üniversite önlerinde sadece başörtüsü eylemi yaptığı için aşağılık bir adamın aşağılık sözlerine muhatap oldu başörtülü kardeşlerimiz ve rahmetli Hasan Karakaya’nın yazdığı cevabi bir yazı ile teselli bulduk yıllarca. O sözde gazeteci hâlâ büyük bir televizyonda program yapıyor, gazeteci adıyla her konuda görüş beyan ediyor. Başörtüsünü affedersiniz fahişelerin taktığını söyleyenler, hâlâ itibarlı akademisyen, vatandaş olarak fink atıyor ortalıkta.

Kanadı kırık bir kuş vardı, ağzını her açtığında Müslümanlara, tesettürlü kadınlara hakaretler, küfürler savurup dalga geçiyor ama hâlâ büyük bir gazeteci olarak ekranlarda arzı endam ediyor.

Bunların hiçbiri ile ilgili böylesine organize bir hareket görmedik.

Abdurrahman Dilipak’ın katılmadığım bir sürü görüşü, açıklaması var. Kızgın olduğum, katılmadığım pek çok açıklaması var ama bunlar ona cephe alıp hakaret etmeyi, linç edilmesine katkı sunmayı haklı kılmıyor.

Gözümün önüne 28 Şubat sürecinde yaşananlar geliyor. Zor zamanda herkes susarken konuşan, herkes “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” derken yılanların öfkesini kendi üstüne çekip Müslüman kardeşlerinin zarar görmemesi için çabalayan bu adam geliyor gözlerimin önüne…

Başörtülü kızlar mahkemelerde yargılanıp uyduruk suçlarla cezalandırılırken onlarla yargılanan bu adamın hedef alınması vicdanları rahatsız ediyor.

28 Şubat’ın generalleri bu adama ve çalıştığı kuruma 312 dava açıp her şeylerini ellerinden almaya çalışırken, evini elinden alıp satarken gıkını çıkarmayıp şimdi büyük makam ve mevkileri işgal edenlerin bedel ödeyen adama bedel ödetmeye kalkması hiç hakkaniyetli durmuyor.

Abdurrahman Dilipak ve yol arkadaşlarının mücadelesi ile üniversite okuyan, makam ve mevki sahibi olanlar; bugün onları susturmak için dava açıyor, linç ediyor, itibarsızlaştırma faaliyetleri yapıyor!.. YAZIK!!!

Dilipak’ın eleştirilerinden rahatsız olabilirsiniz, haksızlığa da uğramış hissedebilirsiniz kendinizi ama 81 ilde dava açmak da ne oluyor. En fazla kınarsınız, olmadı aranızdan ağzı iyi laf yapan üç beş kişiyle gidip yüzüne yüzüne rahatsızlıklarınızı haykırırsınız.

Devrim çocuklarını yemeye başlamışsa yeni bir devrimin ayak sesleri gelmeye başlamıştır.

Reis bu konulara el atıp en fazla da biz Müslümanlara zarar veren bu tarz eylemlere müsaade etmemeli ve gereğini yapmalıdır.

Burnundan kıl aldırmayan, burnu düşse almayacak kadar kibirli, egosu tavan yapmış kişilerle bu dava yürümez!..

Davadan geçinenler, davayı sırtlayanları sırtından bıçaklamaya başlamışsa kalem ve kelam bitmiş, icraat vakti gelmiştir!..

Daha fazla ayrışmaya, parçalanmaya, bölünmeye, adam harcamaya hiçbirimizin ne tahammülü ne de böyle bir lüksü vardır.

Aklı selimin hâkim olduğu, Müslümanların akıl, izan, ferasetle hareket ettiği günler temennisiyle…