Tarihe ya da güncel olaylara dümdüz bakanlar için oldukça anlaşılması zor bir meseleden, “güçsüzlerin gücünden ve sessizlerin sesi”inden bahsedeceğim…

Bu güç ya da ses, hiç kimsenin ihtimal vermediği ama tarihte pek çok devletin ya da imparatorluğun çöküşüne vesile olmuş/olacak olağanüstü bir yıkma ya da kurma kabiliyetine sahiptir…

Tarihte birçok devlet, ordular karşısında aldıkları yenilgilerle yıkılmadı…

Ya da emperyal devletler, çoğu kez işgal ettikleri topraklardan ordularının yenilgisiyle çekilmek zorunda kalmadı…

Bugün de dünyanın süper gücü konumunda olan ülkelere sadece “güçlünün gücü” perspektifinden bakanların düştüğü en büyük yanılgı budur…

Büyük devletlerin -bugün de dâhil- en büyük iddiası gittikleri yerlere barış ve refah götürecekleridir…

Fakat bu iddia çeşitli sebeplerle sekteye uğradığında ya da uğratıldığında emperyal devletin meşruluğu sorgulanmaya başlar ve o coğrafyada kalıcı olmasının en büyük anahtarı kaybolur…

Ya da emperyal devletler o kadar obur davranırlar ki, sınırlarını kontrol edemeyecekleri kadar genişletirler ve merkezin refahını ve kontrolünü uç bölgelere taşıyamazlar…

Bu sebeple periferide kendiliğinden ya da başka bir devletin kışkırtmasıyla ortaya çıkan yerel isyanları bile bastıramayacak hale gelirler…

Bir başka sebep ise ekonomik zayıflamalardır; bakamayacakları kadar çok büyük coğrafyalara sahip olma durumu…

Tüm bu ve benzeri sebeplerle normal koşullarda bir devlete hele hele de bir imparatorluğa kafa tutamayacak, kabile ya da isyancı guruplar, koskoca devletleri “uzatılmış savaş” ya da “vur kaç” taktikleriyle bezdirecek duruma getirirler…

Bazen büyük devletlerin büyüklüğünden rahatsız olan devletler, ona karşı direk savaşmayı göze almadan “vekâlet” sistemiyle başka gurupları destekleyerek, büyük devletlere yenilgiyi tattırabilirler…

Roma’yı parçalayan, Britanya İmparatorluğu’nu sömürgelerinde yenilgiye uğratan, Osmanlı’yı Balkanlarda ya da Arap coğrafyasında kaybettiren en büyük güç -destekli ya da desteksiz- olarak güçsüzlerin gücüydü…

Büyük imparatorluklar ya da süper devletler elbette rakipsizdirler ya da rakip kabul etmezler…

Onları ayakta tutan en büyük şey, rakipsizlik algısıyla besledikleri sınırsızlıklarıdır…

Hiçbir antlaşmayı da diğer devletleri eşit şartlarda görmedikleri için tanımazlar…

Fakat bunu güçlü kalabildikleri ölçüde devam ettirebilirler…

Tarihte imparatorluklar verdikleri yanlış kararlarla ya da sonucunu öngöremedikleri ilerlemelerle, kendi kendilerini yendiler…

Tarihte, “Roma’nın en büyük sorunu Roma olmaktı” sözünü yere düşürmeyecek birçok tecrübe vardır…

Güçsüzler gücünü gösterdiğinde ya da sessizlerin sesi yükseldiğinde, bir zalimin daha sonu gelmiş; bir paradigma daha çökmüş demektir…

Dünyanın pek çok yerinde artık meşruiyeti tartışılan bir ABD için de benzer bir işaret çoktan görünmeye başladı bile…

ABD de aklını başına almaz ise “kendi kendini yenme” noktasında bir kez daha tarihi tekerrür ettirmeye aday bir görüntü arz ediyor…

Dünyada hukuku tanımayan, antlaşmalara sadakat göstermeyen en büyük yapı süper güç, en küçük yapı ise terör guruplarıdır…

Maalesef yaşam kaynaklarını da bu kural tanımazlıklarından ya da kural dayatmalarından alırlar…

Ta ki hakikate çarpıp tuzla buz oluncaya dek…

Netice itibariyle vaat edilmiş en süper güç, sırtını hakikate yaslayan ve sabırla direnenlerin gücüdür…