Hepinizin bildiği gibi kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme durumları kibir olarak ifade edilir ve bu duygu hem Hak katında hem de insanlar nezdinde hoş karşılanmaz. İblisin cennetten kovulmasına sebep olan da kibridir.

Ancak bir durumda kibir hoş karşılanmış hatta sadaka niyetine geçtiği söylenmiştir gözümüzün nuru Peygamber Efendimiz (sav) tarafından.

Hangi durumdur bu? Kibirli kişiye karşı kibirli davranmak… Bunun da mutlaka bir hikmeti vardır. Normal şartlarda mümin kibirlenmez fakat kendini aşağılamak isteyen alçaklar karşısında da izzetini yere düşürmez. Kısacası kendini bilen insanlar, gerektiği yerde tevazu sahibi olup alçakgönüllü olurken gerektiğinde de izzet ve onurlarını korumak için kibirli davranabilirler.

Biz de bu yazımızda sadakamızın bir kısmını verelim o hâlde!..

Adı gazeteci olan ve bugüne kadar çıktığı televizyon programlarında, yazdığı yazılarda sadra şifa tek bir sözüne rastlamadığımız, rüzgâr nereden eserse ona göre yön belirlemeye çok meyyal (bunu İstanbul seçimlerinde çok açık bir şekilde gördük) sözde bir gazeteci BAYAN, öğretmenleri hedefe koymuş. “Öğretmenler rahata çok alışmış”mış.

En kötü öğretmen bile mutlaka bir çocuğun hayatında iz bırakmıştır, bir gönle dokunmuştur. Ancak öğretmenlere sataşan bu sözde gazeteci BAYAN, bugüne kadar bu ülke ve millete virgül mesabesinde bir katma değer sağlamış mı? Söyleyebilen olursa her gün arzı endam ettiği televizyonlarda hepimizi BAYAN bu kişiden özür dileyeceğim.

Bu BAYAN, eğer ki kendinden hareketle bu yorumu yaptıysa mazur görebiliriz. Zira onun öğretmenleri, öğretmenliğin hakkını gerçekten verip zamanında onu eğitebilmiş olsalar böyle her konuya burnunu sokmaz, hâkim olmadığı konularda konuşmaktan imtina ederdi!..

Bu BAYAN, gelen tepkiler üzerine annesi ve kayınvalidesinin de öğretmen olduğunu, kimseyi incitmek gibi bir gayesi olmadığını söylemiş. Bu durumda olsa olsa “Yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmiyor.” sözü kullanılabilir.

Üç beş televizyona çıkıp ne konuştuğun, niye konuştuğun da anlaşılamadan laf salatası yapmış olman, senin öğretmenler hakkında ahkâm kesmeni mazur görmemizi gerektirmez. Küpün içinde ne varsa dışına o sızar. Demek ki eğitimci bir aileden gelsen de benliğini saran kibirle eğitim camiasını ve öğretmenleri hakir görür olmuşsun!..

Ne diyelim boş başak dik durur, dolu olsaydın burnun havada, dilin bir karış dışarıda olmaz; boynunu eğmiş, haddini bilmeyi öğrenmiş olurdun!..

Unutma; söz ağzından çıkana kadar senin esirindir, ağzından çıktıktan sonra sen onun esiri olursun.

Şimdi öğretmenleri değerlendirmek için “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen İlmin Kapısı Hz. Ali’ye mi (ra) kulak verelim, yoksa senin gibi cüretkâr olan cühelaya mı?

Yazıyı birkaç beyitle noktalayalım:

“Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep / Dediler ilim geride, illa edep illa edep…”

“Çeşm-i insâf kadar kâmile mîzân olmaz / Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz…”

(Kâmil insan için İnsaf gözüyle bakmak kadar doğru tartan bir terazi olmaz. İnsanın kendi eksiklerini bilmesinden iyi ilim irfan olmaz.)

Belki bu yazılanları okur da aynada kendine bakar bu sözde gazeteci!..