Hayır. Sizin Cumhurbaşkanımıza sorduğunuz gibi sormuyorum. Ne aşağılama var sözlerimde, ne de sizin yaptığınız gibi ucuz kahramanlık. Sözlerin gerçek anlamıyla soruyorum: Kimsin sen?

Partinizin çok iyi bildiğiniz usulde, yani darbeyle, dipçik zoruyla değil, seçildiği için o makamda oturan ve doğal olarak milletinin meşru temsilcisi olan Cumhurbaşkanı, memleketimize dayatılan ikinci Sevr’i tanımayacağını söylediğinde niye bu kadar öfkelendiniz?

Sizin için meşruiyet kaynağı nedir ki, milletimizin yüzde 52’sinin oy verdiği Cumhurbaşkanımızı bir kez olsun “devletin başı” olarak görmez; milletin makamını kaçaksaray diye aşağılarken; her gün aleyhimize kararlar alan Avrupa başkentlerini otorite olarak kabul edersiniz?

AİHM’İN KARARI İKİNCİ SEVR DAYATMASI

AİHM’in “Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın” kararıyla, yüz yıl önce imzalanan Sevr Antlaşması arasında ne fark var? O gün, bu kararla Türkiye’nin toprakları bölünerek, Anadolu’da Kürdistan ve Ermenistan diye iki devlet kurulması hedeflenmişti. Bugün ise sırtını terör örgütü PKK’ya dayayan HDP liderinin çağrısıyla ülkemiz kantonlara bölünmek istendi.

Sizin işgal ettiğiniz makamda oturanlar 1920’de Sevr’i yırtıp atmış, memleketin ikbali için halkı seferber etmişlerdi. Bugün ise o makamdan, Sevr’i tekrar etmek için şehirlerimizi yakıp yıkanların efendilerine selam gönderiyorsunuz.

Neyin intikamı bu? Açık söyleyin: Koçgiri‘nin mi, Dersim‘in mi? Devletten mi intikam alıyorsunuz, yoksa partinizin geçmişinden mi?

Milli Mücadeleye tüm varlığıyla hizmet eden Dersimli Diyap Ağa‘nın mı, yoksa en zor anımızda arkamızdan hançerleyen Koçgirili Alişan ve Haydar’ın yolunu mu sürdürecek partiniz? Kararınız belli de, milletten mi gizlediniz.

Partinizi ele geçirmesine imkân verdiğiniz mezhepçi ve rövanşist kliğin ülkeye zararını hesap etmemiş olabilirsiniz. Ya tam muktedir olduklarında size hayat hakkı tanıyacağına dair bir güvenceniz var mı?

DÜŞMANINIZ KİM?

Doğru söyleyin: Zehir tacirlerini, organ mafyasını, kalpazanları, soyguncuları vergilendirip temize çıkartma çağrısı yaparken pek çok vekiliniz gibi “saçmalama hakkı”nı mı kullandınız, yoksa partinizde zaten az sayıda kalan son doğru düsturları da tamamen yok etmenin telaşıyla mı hareket ettiniz? Gerçekte kime düşmansınız?

Söyler misiniz, İstanbul’daki başkanınız faşist iktidar dönemlerinizin ezan yasaklarına göz kırpar, il başkanınız 70’lerdeki sol çetelerin mafyatik hülyalarına dalar, vekilleriniz terörist cenazelerinde gözyaşına boğulurken, anlattığınız o bağımsızlık masallarına kendiniz inanıyor musunuz?

Yok eğer, tüm bu yazdıklarım tesadüfi süreçler, gerçek dışı niyet okumalar ise hepimiz milletçe rahat bir nefes alalım. O zaman biliriz ki, sömürgecilere parmak salladığımızda öfke nöbetine tutulmanızın siyasetle değil, tıp bilimiyle alakası var.