Sahnede aydınlığın ve altın sarısı renklerin hâkim olduğu bir resim var. Bembeyaz bulutların çevrelediği deniz mavisi gökyüzünün tam ortasında Kubbetü’s-Sahra bir güneş gibi parlıyor. Mescid-i Aksa’nın kubbesi, -arka planda kalsa da- resmi ayakta tutan gizli bir yapı olarak dikkatli gözlerden kaçmıyor. Sahnenin sağında ve solunda,  altın renginde iç içe geçmiş yedi hilalden oluşan iki hilal, tabloyu korumak için yedi kıtadan gelmiş muhafızlar edasıyla duruyor. Şehrin yedi tepesinden gelmiş kadın-erkek, yaşlı-genç, büyük-küçük yaklaşık iki bin kişi; karışık duygularla yerlerinde bekliyor. Yirmi yıl önce tanıdığım ve gördüğüm yüzlerce kişi salonun çeşitli yerlerinde, ak düşmüş saçları ve sakalları, üzerlerinde taşıdıkları mazinin ağırlığı ile arada bir salonun giriş kapısına bakıyor.  

Miladi takvimin eskiyen bir yılının son günleri. Soğuk bir pazar gecesi. Salonda bir hareketlilik oluyor ve beklenen misafir-hatip salona giriyor: Filistin davasının yılmaz savunucusu, HAMAS siyasi lideri, mücahit Gazi Halid Meşal. Salon ayaklanıyor. Ben yumruklarımı sıkmış, salondaki boşluğu dolduracak davudî bir “tekbiiiir!” sesine kulaklarımı ayarlamış, Filistin’in ve Kudüs’ün tüm şehitlerine ve çocuklarına selam olsun diye göğsümde büyüttüğüm “Allahu Ekber” haykırışını hazırlamış bekliyorum. Beklenen tekbir sedası gelmiyor. Ben ve belki salonda bulunan birçok kişi Allah’ın büyüklüğüne sığınıp misafirin oturması ile beraber çöküyoruz.

Yedi Hilal Genel Başkanı Mustafa Enesoğlu’nun “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!” ayetini tefsir eden tarihi olaylarla bitirdiği ümit veren konuşmasından sonra Gurup Yürüyüş ve Mehmet Ali Aslan, gençliğimin dillerden düşmeyen direniş ezgileri ve onlara eklenen yenileri ile ümidimize heyecan katıyor. Ve beklenen an geliyor. Halid Meşal’in anons edilmesi ile beraber salon tekbir sesleri ile inliyor. Ezgilerin etkisi kendini gösteriyor.

Hayatını davasına adamış tüm insanlar gibi Halid Meşal’in yüzünde de insanı etkileyen müthiş bir kararlılık ilk bakışta fark ediliyor. Hayatını haklı bir davaya adamış her insanın onuru, bakışlarına yansıyor. Ve hayatını Kudüs’e adamış her Müslüman’ın tarif edilmesi gayri kabil cesareti, söylediği her cümlede kendini gösteriyor. Halid Meşal’i dinlerken, ölümü öldürmüş bir adamın rahatlığı ve samimiyeti karşısında derin ve sarsıcı bir iç muhasebeye dalmaktan insan kendini alamıyor.

Konuşma beklendiği gibi Filistin ve Mescid-i Aksa direnişinin haklılığı ve yapılması gerekenler çerçevesinde devam etti. On bir yaşından beridir, tam 49 yıl boyunca doğduğu topraklara hasret bir mülteci hayatı yaşayan Halid Meşal, “Endişe etmeyin, Filistinli son mümin toprağa düşmeden Kudüs düşmez!” dedi. “Haklı davamızı çocuklarınıza ve dünyaya anlatın, dualarınızı ve desteklerinizi eksik etmeyin” diye ekledi.

Yedi Hilal’in sosyal medya sayfasında, tamamına ulaşılabilecek konuşmasının genişçe bir kısmını Türkiye’ye ayırdı ve Kudüs gönüllüsü yüzbinlere teşekkür etti. Beklenmedik bir şekilde “Kudüs’e sahip çıkın!” vurgusundan çok “Vatanınıza, Türkiye’ye sahip çıkmaya devam edin!” dedi. Şehitlerimizi rahmetle andı.  Yüreğinde Kudüs’ü taşıyan, kalbi el-Aksa için atan bir adam, bize Filistin’i değil de önce İstanbul’u salık veriyorsa durumun ciddiyeti ve ehemmiyeti anlaşılmış olmalıdır.

Biliyorum; Filistin’in kurtuluşu için kurulan bir örgütün siyasi liderinin, Filistinli çocukları ve masumları katleden işgalci Siyonistlerin cumhurunun başkanının cenaze töreninde gözyaşı döktüğü bir dünyada Halid Meşal’in durduğu yerin anlaşılması çok zordur.

Biliyorum; inşaat tüccarı bir adamın kızının gelinliğinin ve düğün töreninin ger(.)ekliğinin gündem olduğu bir ortamda Halid Meşal’i ve Mescid-i Aksa’yı konuşmak güzel bir hayaldir. Hayallerimizi diri tutan Yedi Hilal’e ve hayal kurmaya devam eden tüm yüreklere selam olsun.