Duymuşsunuzdur.

Osmanlı hekimleri, savaşlarda ağır yaralı askerlere, şehit olmadan önce ağızları tatlansın diye omuzda asılı küçük bir fıçıdan zemzemle hazırlanmış şerbet içirirlermiş.

“Şehadet şerbeti içmek” deyimi buradan geliyormuş.

*

Duymuşsunuzdur.

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hazreti Ebubekir (ra) efendimizin İslam ordusu, Rumlarla savaş için Şam hududundaki Yermük Vadisi’nde toplandı.

Tarihin en büyük fedakârlıklarından biri olarak bilinen o meşhur “su ikramı” burada oldu.

Yermük Vadisi’ndeki şiddetli muharebeler sonunda imparatorun kardeşi de dâhil Rum tarafından yüz binden fazlası telef oldu. İslam askerinden ise üç bin kadar şehit vardı.

İşte bu savaşın gazisi hazreti Huzeyfetü’l-Adevî’nin anlattığı olay, bin dört yüz yıldır eskimez:

Güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. “Su” dedi, “ne olur…”

Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında hazreti İkrime’nin sesini duydum:

– Su! Ne olur, bir damla olsun, su!

Amcamın oğlu Hâris, bu feryadı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen İkrime’ye götürmemi istedi.

Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa hazreti İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım.

İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, hazreti İyas’ın iniltisi duyuldu:

– Ne olur bir damla su verin! Allah rızası için bir damla su!

Bu feryadı duyan hazreti İkrime, elini hemen geri çekerek suyu İyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi.

Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Iyas’a yetiştiğim zaman, o mübarek sahabi, kelime-i şehadet getirerek son nefesini verdi. Derhâl geri döndüm, koşa koşa İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken onun da şehit olduğunu müşahede ettim.

Bari dedim, amcamın oğlu Hâris’e yetiştireyim. Nefes nefese onun yanına geldim, ne çare ki; o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim eylemişti.

*

Duymamışsınızdır.

Çünkü bir dostun nakletmesi bu…

Güzel Anadolu’nun güzel ilçelerinden birinde güzel bir amca Peygamberimizin (sas) arkadaşları gibi vefat etti.

Virüsün ülkemize ‘iğnesini batırıp’ hafiften sarstığı ilk günlerdi.

Öksürük ve yüksek ateşle hastaneye kaldırıldığında bile güzel gülüyordu.

68 yaşındaydı.

Ölüm kâğıdına ‘Kovid-19’ yazdılar.

İlçeden ile nakledilen soylu amcamız, orada kendisine tahsis edilen solunum cihazını canı pahasına, büyük bir olgunluk ve fedakârlık ile reddederek çok daha genç hastalara verilmesini tavsiye etti.

10 gün içinde hayata veda etti.

Çehresinde asılı kalan tebessüm, bir toplumun korona karşısında yaşadığı acıları perdeliyor, direncini gösteriyordu sanki.

Çünkü iyi yüreklilik bir güçtür.