Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi yeni külliyesinin açılışında “fikri iktidarı tesis edemedik” diyerek hayati bir konuya parmak bastı. Bu durum tespitini bir siyasi yaklaşımla değil ülkenin bütünü olarak dile getirdi. Peki, ülke olarak fikri iktidarı ne zaman kaybettik? Bu kayıp meselesi 150-200 yıllık döneme tekabül ediyor. Fikri iktidarı kaybedince daha sonra siyasi iktidarı, kültürel iktidarı ve en sonunda da fiziki iktidarı kaybettik.

Dünyanın en büyük devleti paramparça olunca fikirde sanatta egemen olanların eline geçti. Sömürge zihniyeti sadece bizi değil bütün dünyayı sardı. İşin garip ve acı tarafı ise katilini seven maktul gibi sömürü zihniyetini savunan aydınların çoğalarak baskıcı bir zümreye dönüşmesidir.

Fikir, kültür, sanat hareketleri halk hareketleri olarak ortaya çıkmaz. Bu hareketlerin öncüleri ve sürükleyicileri daima azınlık bir gruptur. Bu hareketlerin fikirleri topluma ne kadar çok yansıma yaparsa o hareket o kadar başarılı ve kalıcı olur. Aksi takdirde bir müddet sonra ölü bir hareket olarak tarih sayfalarında yerini alır.

Sömürgeci batı zihniyetinin taraftarları, emperyalistler ve onların destekçileri tarafından da desteklenince toplum mühendisliğinin temelleri atılmış oldu. Toplum terbiye edilmesi gereken bir kitle olarak görülmeye başlandı. Yukarıdan dayatılan fikir ve kurumlar ile çatışmalar şiddetlendi. Böylece halk, kovduğu emperyalistlerin fikirleri, kültürleri ve sanatlarıyla iktidar olmasını istemedi ve direnmeye başladı. Ancak kendi dünyasını besleyecek aydın zümreyi yetiştiremeyince ya da var olanlar da her türlü şiddetle bastırılınca büyük acılar yaşadı. Ve çok zaman kaybedildi.

Eğitim sistemi tamamen taklide dayanan bir yapılanma ile şekillendirildi.  Batı özentisi yaşam ve eğitim biçimleriyle yıllar heba edildi. Tabii ki sömürge zihniyeti bir konuda çok önemli mevziler kazandı.  Ancak bundan sonra eğitim sisteminde kökten bir değişim gerçekleştirmek gerekiyor. Kendi değer ve kaynaklarımızdan beslenecek ve de dünyadaki gelişmelere açık yeni bir eğitim modelini hayata geçirmeliyiz.

Eğitim sisteminin bütünü yeni baştan gözden geçirilmelidir. Fikir üretiminin merkezi olan üniversiteler yeniden düzenlenmelidir. Ülkenin her şehrinde üniversiteler kurulurken bunlar dikkate alınabilirdi. Maalesef birbirini taklit eden ihtiyaç analizi yapılmadan kurulan üniversitelerin büyük çoğunluğu güzel kampüsler inşa etmekten öteye geçemedi.

Muhakkak en zor olan şey zihniyet değişimini sağlamaktır. Bu değişimin sağlanması için öncü fikir hareketlerine ve onları destekleyecek aydınlara ihtiyaç vardır. Ve de en önemlisi de bunların arkasında duracak toplum ve yönetimin olmasıdır. Bu destek noktaları olmaz ise değişimler yarım ve eksik kalacaktır.

Teknolojideki büyük gelişmeler mevcut üniversite sistemini sorgulatır hale getirmiştir. Sorun sadece bizde değil dünyanın bütün ülkeleri için geçerlidir. Teknoloji birçok meseleyi eğitimin gündeminden çıkarmıştır. Bu yönüyle de üniversite fakülte ve programlarının gözden geçirilmesi gerekir.

Fikrin, kültürün, sanatın gelişmesi için ilmî tartışma ortamını kaybetmeden, sevgi ve saygıyı yitirmeden sürekli çalışılmalıdır.