İnsan dünyada huzur arar, huzur bulmak ister.

Aradığını kimi zaman mal ve mülkte, kimi zaman şan ve şöhrette, kimi zaman makam ve mevkide olacağını düşünür ve tüm gayretini o doğrultuda seferber eder.

Dünya hayatı gelip geçicidir.

Her birimiz bunun farkındayızdır; ama yaşantılarımıza bakılırsa yeryüzünde hep kalıcıymışız gibi hareket ederiz.

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız.

Ölüm bizden çok uzaklardaymış gibi hareket ederiz.

Yani ömrümüz ‘-mış gibi’ yaparak/yaşayarak geçer; ta ki kendimizin çok uzağında olduğunu düşündüğümüz ölüm hakikati ansızın bizi bulana dek.

Her birimizi mutlaka bulacak ölümden adeta kaçarız.

Her birimize bir nefes kadar yakın olan hakikat karşısında kafamızı kuma sokarız.

Oysa hakikat karşısındaki bu tutumumuz, hakikati ortadan kaldırmaz.

Yalnızca kendi kendimizi kandırırız.

Hiç kimse ölüm hakikatini inkar edemez; fakat hepimiz onu çok kolay unuturuz.

O sebeple olsa ki, Hz. Peygamber s.a.v. ölümü sıkça hatırlama tavsiyesinde bulunuyor.

Dünya hayatı geçici, ahiret yurdu kalıcıdır.

İnsanlığın geçici olana bu kadar rağbet etmesi, kalıcı olanı yok sayması insanlığın felaketidir.

İnsanlığın bugün yaşadığı sıkıntıların temelinde de insanlığının unutacak derecede kendisine yabancılaşması, geçici olanın güdümüne tamamen girmesi yatmaktadır.

Geçici olana rağbet, kalıcı olanı göz ardı etmenin sıkıntılarını yaşıyoruz bugün.

Geçici olan cazibeli, çekici ve ayartıcıdır; kalıcı olan ise emek isteyen, zahmetli ve zordur.

Kur’an kalıcı olana vurgu yapar; insanın ebedi mutluluğunun rotasını çizer.

Uyup uymaması insana kalmıştır.

Dünyevileşen insan, haz ve hevesin peşinden koşan insan bu mutluluğu kısa bir süre yaşar.

Hazlar insanı o an mutlu eder; fakat bu mutluluk daimi değildir.

Geçici haz ve hevesinin peşinden koşan hiçbir insan huzuru bulamamıştır.

Oysa kalpler ancak Allah’ı anmakla/zikretmekle huzur bulur.

Ancak kalbin sahibi kalbin ne ile huzuru bulacağını, teskin olacağını bilir.

Hiçbir dünyevi yani geçici olan insanı huzura kavuşturmaya yeterli değildir.

Ne mal ve mülk, ne şöhret, ne makam, ne mevki ne de başka bir şey.

Bunun nice örneklerine şahitlik ederiz, şöhreti bulmuş ama mutsuz, servet içerisinde ama huzursuz, makam sahibi ama gönlü rahatsız kimseleri gördükçe, duydukça ve şahit oldukça.

Peygamberler, hepsine salat ve selam olsun, kalıcı olana işaret etmiştir, şeytan ve şeytanlaşanlar geçici olanı insanlara sevimli göstermeye gayret etmişlerdir.

Kur’an kalıcı olana davet eder, hazlar ve hevesler geçici olanı süsler.

Allah insanın ebedi mutluluğunu ister, insan çoğunlukla geçici olana kapılıp gider.

Kalıcı olana talip oldu mu insan, geçici dünyada huzur bulduğu gibi, kalıcı ahiret yurdunda da huzura kavuşanlardan olur.

Sadece geçici olanı isteyen ise kısa bir süreliğinen istediği ile avunur.

Kalıcı olanın üzerimizde kalıcı izler bırakması duası ile…