Son seçimlerde büyük şehirlerimizden birine başkan seçilen birinin belediye meclisini yönetirken ortaya koyduğu tavrına, üslubuna, davranışlarına, külhanbeyi söylemlerine bakınca eyvah dedim. Bir büyük şehri emanet ettiğimiz “şehremini” buysa Allah yardımcımız olsun!..

Şehremininden emin olmadıktan sonra biz kimden emin olacağız?

Meclis üyelerine karşı kullandığı bazı cümleler:

Sana ne, sen ne karışıyorsun? Basbayağı bağırırım.

Savcılığa şikâyet et, söz vermiyorum; kes sesini!..

Susturuyorum, fazla konuşuyorsun!..

Git ya git işine!.. Ağzını topla, düzgün konuşmuyorsun!..

Benim nasıl yöneteceğime sen karışamazsın!..

Alın mikrofonu, okutmuyorum önergeyi!.. Sesini kesin!..

Zabıtaya attırırım!.. Sıfatınız ne!..

Meclisteki üyelere, ilçe belediye başkanlarına böyle davranan, böyle konuşan biri; sıradan vatandaşa neler demez, neler yapmaz?

Bu şahıs, sadece bir belediye başkanı; ya bir gün ülke adına söz söyleyecek, millet adına karar verecek bir makama gelip de ülkenin başı olsa hâlimiz nice olur?

Kendini sevmeyenleri yek ekmeğe muhtaç eder, oy vermeyenleri sürüm sürüm süründürür, muhalif olanları ülkeden sürer, aleyhinde yazanlara ve yedi ceddine ülkeyi zindan eder.

“Söz var insanı yola getirir, söz var insanı yoldan çıkartır.” demişler. Şu sözlere muhatap olan kişi, dünyanın en sabırlı insanı da olsa sabır taşı çatlar ve yoldan çıkar.

“Söz vardır insanı vezir eder, söz vardır insanı rezil eder.” demişler ya şu sözler de sahibini rezil eder, peşinden gidenleri rezil eder, ona güvenenleri rezil eder.

Üslup önemli!.. Söz söylemek bir sanattır!.. Bir insanın kişiliği hakkında doğru kanaate varmamızı sağlayan belli durumlar vardır:

Öfkelendiği andaki üslubu, bir makama geldiğinde takındığı tavır ve üslubu, isteği yerine getirilmediğindeki davranışı ve üslubu, sevmediği insanlarla muhatap olduğunda ortaya koyduğu tavır ve üslubu, kendinden küçüklerle ve mevki olarak aşağıdakilerle muhatap olduğunda ortaya koyduğu üslubu, kriz anındaki davranışları ve üslubu…

Bu durumlarda gözlemleyin kişileri… Kişiliği hakkında edindiğiniz izlenimler muhtemelen sizi yanıltmayacaktır!..

Üslubun önemini anlatan iki hikâye ile bitirelim yazımızı:

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin hazır bulunduğu bir sırada: “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kellesini uçurabilirim. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum.” demiş.

Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez beyaz atın ölümünü hükümdara haber vermeye. Seyisbaşı, düşünür taşınır; olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kelle gidecek, der ve Seyisbaşı, hükümdarın huzuruna çıkar: “Hükümdarım, sizin beyaz at var ya!” deyince “Evet!..” der hükümdar. Seyis başı, “Yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor.” der. Hükümdar, “Seyisbaşı, seyisbaşı!.. Desene, bizim beyaz at öldü!..” Seyisbaşı, “Aman hükümdarım; ben demedim, siz dediniz!..” der ve kelleyi kurtarır.

Söyleme şeklimiz, üslubumuz çok önemli; kişiliğimiz hakkında önemli ipucu verir ve pek çok şeyi değiştirir.