Bazen yoruluyor insan hayat koşuşturmacasından. Kendini bir sakinliğe ve dinginliğe bırakmak istiyor. Doğayla buluşup kendiyle dertleşmeyi arzu ediyor. Yalnız düşünmek iyi geliyor. Bazen de tanımadığın bir kişiyi derdine birkaç saatliğine ortak etmek faydalı oluyor. Bu düşüncelerle çıkmıştım evden, az ilerdeki banklarda oturup kendimle konuşacaktım. Ama yalnız düşünüp kendi kendime kararlar vermekten çok daha fazlası nasibime yazılmıştı. Çünkü vardığımda oturmayı düşündüğüm bankta yaşlı bir amca oturuyordu. Malla mülkle fazlasıyla oyalanıp en sonunda dünyanın yalan olduğunu gayet iyi anlayacak yaştaydı. Yaşanmışlıkların acı tatlı hatıralarını düşünürcesine uzaklara dalıp gitmişti. Planımı değiştirdim derdime ortak edecektim amcayı. Dünyalık telaşelerimi anlatacaktım. Severim saçı sakalı ağarmış büyüklerimizle muhabbet etmeyi. Herkese de öneririm. Her insan bir hikâye, bir roman…

Kimi anlatır, kimi yazar, kimi de içine atıp susar. Herkesin vardır şu iki kapılı handa dinlemeye değer anıları. Biraz da tecrübe girdimi işin içine, yaşanmışlık oldu mu, dünyanın yalan olduğunu anlayacak yaşa geldi mi insan, lafı sözü bir başka anlamlı bir başka güzel oluyor. Sordum; nasılsın amca neyin var neyin yok? Neyin az neyin çok?.. Baktı bana biraz da gülümseyerek “Çok şükür hep var hiç yok… Aslında her şeyimiz var ama hepsi O’nun emaneti.” dedi. Güzel cevap dedim içimden. Tabii yaşamış amca bir şeyler. Uzasın istedim sohbet biraz daha bir şeyler kaparım belki. Amca 90’a merdiven dayamışsın maşallah. Anlatır mısın? Kitaplarda bize yakın tarih diye okutulan ama senin yaşayarak şahitlik ettiğin olayları.

Darbeler gördü bu ülke. Açlık, fakirlik yaşadı insanımız. Siyasetçileri anlat Demirel’i, Ecevit’i Türkeş’i ve Erbakan’ı anlat… Kim yanlıştı, kim doğruydu? Baktı yüzüme yine bir tebessümle. “Bunu en son sormalıydın” dedi. Dedim neyi sormalıydım amca? “Bak evlat bu sordukların dünyanın telaşesi. Evet bunlar da önemli ama bir insan önce Allah’ı ve yaratılış gayesini bilecek. Demeliydin; ‘Ne yaptın ahiret için? Hazırlığını yaptın mı sorguya çekileceğin günün? Günahlarını affettirmek için ne kadar uğraştın?” dedi. Gülümsedim haklıydı amca. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışıyoruz. Peki yarın ölecekmişiz gibi ne yapıyoruz? Allah’ı unutan her şeyi bilse ne olur? Tarih de lazım matematik de ve elbette siyaset de. Spor da lazım insana hukuk da… Ama mutlak adaletin tecelli edeceği günü unuttuktan sonra neye yarar bir Müslüman’ın tüm anayasaları, kanunları ezberlemesi. Amcanın da dediği gibi Müslüman’ın birinci önceliği Allah’ı bilmek olacak. O’nu bildikten sonra diğer düğmeleri ilikleyecek. Yaşadığı gibi inanmayacak bir Müslüman, inandığı gibi yaşayacak. 90 senemiz olmayabilir; dünya malının dünyada kaldığını anlamak için… Ama bir bakalım göçüp gidenler dünyanın neyini eksiltip gidebilmiş!..