“Sevilla Haritası”, İspanya’nın Sevilla Üniversitesi’nde görevli denizcilik coğrafyası alanında uzman Prof. Juan Luis Suarez de Vivero tarafından hazırlanan, “Avrupa Denizler Atlası” adlı akademik bir çalışmayla gündeme geldi. Profesör Suarez bu eserinde, Avrupa Birliği’nin deniz alanları üzerindeki egemenliğine ilişkin bir öngörüde bulunarak, Avrupa Birliği’nin muhtemel deniz yetki alanlarını sınırlandırmaya çalışmıştır.

Ayrıca Suarez, AB’nin olası yeni siyasi sınırları, bölgesel çatışma alanları, denizcilik ekonomisi ve deniz çevre sorunları üzerinde durmuştur. Suarez, “Avrupa Denizler Atlası” adlı kitabını ortaya çıkarırken birçok tahmini haritaya da çalışmasında yer vermiştir. Bu haritalarda Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ndeki (Ege Denizi) olası deniz yetki alanları sınırları da konu edinilmiştir.

Dolayısıyla Suarez’in çalıştığı üniversiteden ilham alınarak “Avrupa Denizler Atlası” adlı eserde özellikle Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ni işaret eden kısımlar “Sevilla Haritası” olarak kısaltılarak kullanılmaya başlanmıştır. Diğer bir ifadeyle “Sevilla Haritası” resmi bir belge veya bir isim değildir.

Suarez’in kendisi de bu haritalandırmanın “tahmini” ve “varsayımsal” olduğunu ve bu farazi sınırların kabul edilmesi halinde kıyıdaş devletler arasında ekonomik ve jeopolitik sorunların meydana geleceğini ifade ettiği görülmektedir. Buna rağmen başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olmak üzere bazı AB üyesi devletlerin Suarez’in bu çalışmasını sanki bir tahkim veya mahkeme kararı gibi sahiplenme gayretleri oldukça şaşırtıcıdır. Nihayetinde “Sevilla Haritası” hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan akademik bir çalışmadır.

Öyle ki “Sevilla Haritası”nın hukuki bir öneme sahip olmadığını Amerika ve Avrupa Birliği de kabul etmektedir. Hal böyle iken Atina’nın, Yunanistan ile Türkiye arasındaki deniz sınırlarının “tartışılamayacağını” ve Ankara ile ancak “Sevilla Haritası” temelinde bir müzakere sürecine başlayabileceğini ileri sürmesi dikkat çekicidir.

Ayrıca Yunanistan; Amerika ve AB’nin, Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’nde deniz sınırlarının belirlenmesinde, Atina’nın yanında açıkça bir pozisyon almaları için yoğun bir diplomatik mesai harcamaktadır. Zira Yunanistan’ın hukuken haksız bir konumda bulunması, Atina’yı siyasi destek aramaya yöneltmektedir.

Atina’nın bu tavrı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki coğrafi özellikleri ve tarihi sorunları göz ardı eden, hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşmayan bir yaklaşımdır. Yunan makamlarının çözüme odaklanan bu projeksiyonunda herhangi bir değişim olmadıkça iki ülke arasındaki krizin derinleşerek artması kaçınılmazdır. Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ne ilişkin coğrafi uzantı, tarihsel meseleler ve ekonomik hususlar gibi özellikleri dikkate almayan bir müzakere süreci şüphesiz adil sonuçlar doğurmayacaktır.

Yunanistan’ın, Anadolu anakarasına yakın adaların varlığı üzerinden hukuki bir hak tesis etmek suretiyle ülkesel deniz sınırlarını tanımlama girişimi, ne iyi niyetli bir davranış ne de uluslararası hukuk nazarında yeterli bir ölçüttür. Benzer şekilde Atina’nın “Sevilla Haritası”nın Adalar Denizi ile Akdeniz’de deniz yetki alanlarını belirlerken kullandığı “farazi ortay hat” çizgisini de esas alması ve bu hattı ülkesinin “kırmızıçizgisi” ilan etmesi de bir o kadar temelsiz bir bakış açısıdır.

Sonuç itibariyle, Atina’nın uluslararası hukuku manipüle ederek Adalar Denizi’ndeki avantajlı coğrafi durumunu, Oniki Adalar’ın doğusuna taşıma siyaseti, fazlasıyla görünür hale gelmiş barışçıl olmayan bir stratejidir. Nihayetinde Yunanistan bir takımada devleti değildir.