Cumhuriyet, bir nimet nimet… Ama bunu idrak etmekten aciz nankörler var.

Cumhuriyet olmasaydı insan yerine konulmuyorduk. Padişah, devlette istediği gibi at koşturuyor; önüne geleni asıyor, arkasında kalanı kesiyor, yanında yürüyeni tepeliyor, uzakta olanı okluyor, yakında olanı kılıçlıyordu.

Tek başına devleti yönetiyor, hiç kimseye hesap vermiyor, isterse devleti satıyor, isterse kiraya veriyor, istemezse tebaasını kör kuyulara atıyordu.

Tüm Batı tarafından Muhteşem Süleyman olarak bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın sarayın bahçesindeki ağaçlara zarar veren karıncaları kırmak için Şeyhülislam’dan fetva istemesi, fetva alamayınca karıncayı bile incitememiş olması sizi aldatmasın… Bir kadı’nın İstanbul Fatih’i 2. Mehmet’in elinin kesilmesine hükmedebilmesine kanmayın… Padişahın devletin önemli kararlarını divan-ı hümayunda almak zorunda olması; devlet yönetiminde vezir-i azam, vezirler bulundurması; şeyhülislamdan fetva almadan şeri konularda hiçbir adım atamıyor olması sizi yanıltmasın… Cumhuriyet yoksa ne insan var ne devlet var…

Bir de başta İngiltere olmak üzere, Avrupa’nın İspanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerinde hâlâ kraliyet ailelerinin hüküm sürmesine takılmayın. Avrupa’ya ve Avrupalıya her şey gibi krallık da çok yakışıyor değil mi? Olsun, onlar cumhuriyet olmadan da çağdaş ama cumhuriyet yokken yaşamıyorduk ki biz.

Hele laiklik, hele laiklik… Fransa’dan ithal etmemiş olsak hâlimiz nice olurdu? Ne din işleri kalırdı ortada ne dünya işleri ne de devlet işleri… Her şey birbirine karışırdı. Devlet çöker, dünya batar, din yatar; imamlar cennetten arsa satar, müftüler tapu dağıtırdı. “Bunları Müslüman din adamları değil, Orta Çağ’da Hristiyan din adamları yapıyordu.” diye savunma yapmayın hemen… Onlar yapıyorsa mutlaka faydalı ve gerekli bir iştir. Laiklik yokken de Osmanlı coğrafyasında her dinin mensuplarının dinini özgürce yaşadığından, İstanbul fethedilince Hristiyan tebaanın “Konstantinopolis’te Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederiz.” dediğinden, Fethedilen yerlerde bir emanname ile tüm inanç sahiplerine özgürlük tanınıp din ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alındığından falan dem vurmayın. Bunların hepsi göz boyamaca… Laiklik olmadan din ve vicdan özgürlüğü mü olurmuş?

Laikliğin anavatanı Fransa’da Müslümanlara yapılan baskı ve zulümler, İslam’a ve Müslümanlara yapılan alçakça saldırılar, ülkemizde laiklik bahanesiyle İslami hassasiyet sahibi insanlara yapılan zulümler, Kuran okumanın ve öğrenmenin yasaklanması; camilerin kapatılması, satılması, irtica tehdidi gibi uyduruk bahaneyle yüzlerce insanın tehlikeli görülerek hapislerde çürütülmesi, hayatlarının karartılması, laiklik bahanesiyle 28 Şubat darbesinin olması, muhtıralar verilmesi falan da kafanızı kurcalamasın… Cumhuriyet ve laiklik, olmasaydı çoğunuzun adı Yorgo, Miçotakis, Papandreou olurdu. Önce laiklik, sonra laikliğin yılmaz bekçisi Kemalistler sayesinde demokrasimiz sapasağlam, camilerde ezan okunuyor, çocuklarınız Kuran öğreniyor; adınız hâlâ Ahmet, Mehmet, Ayşe, Zeynep…

Sakın ha cumhuriyet ve laiklik yokken üç kıtada at koşturmuşuz, dünyaya hükmetmişiz, çağ açıp çağ kapatmışız gibi savunmalara geçmeyin!..

Tüm Avrupa Haçlı ordusunu oluşturup kaç defa üstümüze barbarca hücum etmiş, bazen iki saat dayanmışlar, bazen üç beş saat… Sonra darmaduman olup yok olmuşlar falan demeyin… Onlar nezaketen savaşmamışlar, bizim laiklikten ve cumhuriyetten nasipsiz atalarımız kılıçtan geçirmiş medeni(!) Avrupalıları…

Farabiler, Ali Kuşçular, Biruniler, Cezeriler, Takiyüddinler gibi bilim adamlarını cumhuriyet ve laiklik yokken yetiştirmiş bu millet demeyin.

Dünyanın saygı duyduğu Alparslanlar, Melikşahlar, Fatih Sultan Mehmetler, Yavuz Sultan Selimler, Kanuni Sultan Süleymanlar da cumhuriyet ve laiklik yokken dünyaya hükmetmiş falan diye saçmalamayın… Bizim için tarih o kadar geriye gitmez, hem onları atalarımız olarak görmeyiz biz.

Bizim tek atamız var ve bu millet; cumhuriyetle doğdu, laiklikle yoğruldu, demokrasiyle pişti… 97 yıl önce böyle bir millet yoktu zaten… Olanlar da karanlıklar içinde yaşayan cahil, görgüsüz, geri kalmış bir yığındı.

Cumhuriyetin yüzüncü yılına merdiven dayasak da hâlâ “Onuncu Yıl Marşı” ile coşup kendinden geçmiyorsan kanından şüphe ederim.

Ne, “Artık ‘Bininci Yıl Marşı’ yazıp gençlerde ufuk açıp geleceğe bakmak lazım!..” mı dediniz?

Geçin ağam, geçin bunları; gerici yobazların rejim düşmanı olup laikliği tehlikeye atmasına müsaade etmeyiz!..

Haydi gösterelim gerici yobazlara günlerini!..

Atam, atam; sen kalk da ben yatam!..

On yılda on milyon genç yarattık her yaştan!..

Haydi, şimdi de İzmir Marşı!..

Ya bu marşın “Kafkas Marşı” olup çalıntı olduğu söyleniyor. Boş ver kanka, onu da kesin rejim düşmanı gerici yobazlar uydurmuştur!..

Haydi başla:

İzmir’in dağlarında çiçekler açar…

Çağdaşlık gibisi var mı ya? Cumhuriyet için ölürüz, laiklik için her şeyimizden geçeriz… Sonuçta biz cumhuriyet çocuklarıyız değil mi kanka?

Ya haydi içtiğimiz bira şişeleriyle de T.C.  yazalım ki çağdaş, laik, Kemalist gençlik nasıl olur herkes görsün!..