Biz ki millet olarak yüzyıllarca İslam’ın sancaktarlığını yapmışız. İslam nizamını, İslam adaletini dünyaya yaymak, kısacası Hakk’ı hâkim kılmak için üç kıtada at koşturmuşuz.

Askerlerimizden önce erenlerimiz, kılıçlarımızdan önce kalemlerimiz, celalimizden önce cemalimiz, hâkimiyetimizden önce adaletimiz ulaşmış fethedeceğimiz topraklara…

Önce gönülleri fethettiğimiz için de fethettiğimiz topraklarda kalıcı olmuşuz, pek çok millet gönüllü olarak İslamiyet’e girmiş. Avrupa’nın ortasında Bosna gibi bir ülke, Boşnaklar gibi bir millet âdeta çölde açmış çiçekler gibi bulundukları bölgede kurak ve kıraç toprakları güzelleştirmişler.

Maneviyat, hep maddeden önce gelmiş; maddiyat için maneviyatı terk etmemişiz. Aksine maneviyat için pek çok maddiyatı feda etmişiz.

Manevi değerlerimizi ne ayaklar altına almışız ne de ayaklar altına almaya kalkışanlara müsaade etmişiz. Ne başkasının kutsallarına saldırıp hakaretler etmişiz ne de mukaddesatımıza el ve dil uzatanların elini ve dilini kesmekten imtina etmişiz.

Ancak şimdi ruhumuzu, maneviyatımızı, samimiyetimizi yitirdiğimiz için ne mukaddesatımıza saldıranlara haddini bildirebiliyoruz ne de inancımıza uygun yaşayabiliyoruz. İnandığımız gibi yaşayamadığımız için yaşadığımız gibi inanmaya başladık.

Şimdi ne kendimiz inandığımız gibi yaşayıp Müslüman izzeti ve şerefini temsil edebiliyoruz ne de mukaddesatımızı çiğneyenlere haddini bildirebiliyoruz.

Düşünün ki Fransa’da bir paçavra İslam’a, Müslümanlara, Peygamberimize (sav) salya sümük saldırıyor, iki milyardan fazla İslam âleminden sadra şifa bir tepki gelmiyor. Hatta Türkiye’ye karşı Fransa’yı destekliyor başta Arabistan olmak üzere Yahudi, Amerika ve Batı köpekliğine gönüllü olan Arap liderler…

Daha da ötesi CHP’li Kadıköy Belediyesi İslam’a, Müslümanlara ve Peygamberimize (sav) hakaret eden bu paçavrayı bastırıp belediye yayınları olarak ücretsiz dağıtıyor.

Yine CHP’li İzmir Belediye Başkanı’nın karısı, bu paçavra ile poz verip İslam ve Müslüman düşmanlığı tescilli bu paçavraya destek veriyor.

Peki, biz Müslümanlar bu alçakça saldırılar, kin ve nefret çukuru bu kişiliksizlere karşı ne gibi tepki gösteriyoruz. Büyük bir HİÇ!..

Yine İzmir’de deprem yaşanıyor, devlet ve millet el ele deprem bölgesinde depremzedelerin yarasını sarmaya çalışıyor. Ölen her kişi için hep birlikte ağlıyor, kurtarılan her can için birlikte sevinç gözyaşları döküyoruz.

Bir sabi yaklaşık dört gün sonra enkaz altından çıkarılıyor ve kurtarma ekibi, o sevinçle Allah’ın büyüklüğü ve rahmeti karşısında tekbir getiriyor. “Allahuekber” nidaları eşliğinde bir sabi hayata dönüyor. Ancak içimizdeki kalbi taşlaşmış, kâfirleşmiş olanlar, tekbirden bile rahatsız oluyor. Üstelik de milliyetçi geçinen bir partinin mensubu, aleni olarak tekbir getirenleri ve tekbir nidasını hedef alıyor. Siz hangi arada bu kadar gâvurlaştınız?

Yine İzmir depreminde yaklaşık üç gün sonra hayata tutunan kızımızı ve acısını anında kazanç kapısına çeviren fırsatçılar “Yuh olsun, bu kadar da olmaz!..” dedirtti. Elif bebeğin, kendisini kurtaran itfaiyecinin elini tuttuğu anı kupa, kalemlik, saksı ve çerçeve gibi eşyalara resmederek üzerine “Umudunu asla kaybetme” yazan fırsatçılar adına hepimiz insanlığımızdan utandık.

İnsan; atalarımıza, tarihimize bakınca “Ne idik, ne olduk; bu gidiş nereye?” demekten kendini alamıyor!..

Rabbim; bizler savrulduk, dağıldık sen topla bizi!..