Geçmiş zamanlarda yaşamış olmak ister miydin sen de bilemem kâri. Ya da ben gibi geçmiş vakitlerde yazılan şiirlere meftunluğun, hayranlığın, hatta hastalık kertesine varmış bir meczupluğun var mıdır ki senin de? Yoksa şayet üzülürüm, üzme beni! Mazi denince senin de gözlerinin karası dahi nura boyanır mı mesela? Gözlerine nur, sinene bir parça sürur düşer mi? Bilemem elbette bunları ama diyeceğim şu ki ben adam deyince, zaman deyince, şair deyince, şiir deyince, an deyince ve hatta iman deyince zihnim bu anı terk ediyor da mazide bir şairin rahlesinde yakılmış bir şem’in etrafında dönen pervane oluveriyorum.

Ve en çok Hz. Peygamber için yazılmış şiirler zihnimde dolanırken buluyorum kendimi. Misal ki;

Alemin cism ü cânı senden ötrü oldu bil

Seyyid-i kevneyn-i âlem yâ Muhammed Mustafâ

Aşk güle benzer, gül de sana Efendim…

Maşuk ne denli büyük ise aşk dahi o denli büyük olur. Bazen aşkı bilmek, onu bulmak için en yükseklere, en yücelere bakmak gerekir. Aşk kimsenin kaybettiği değil de bulsa da bilemediğidir belki. O ki âdemoğluna nefes verenin nefesinden bir hediye… Yani ki gönle nakşedilmiş bir ilahi kelamdır o. Ve aşk en ziyade nefesi cennet kokanlara yakışıyor.

Şiir ki aşkın lisanı… Şairler asırlardır maşuklarını o lisanla anlatıyor kelimeleri onunla cana getiriyorlar. Ve onlar biliyorlar ki Allah aşkı gönlünde istemeseydi insanoğlunun oraya onu işlemez, süveyda denen karadan daha kara noktaya onu gizlemezdi. Aşk güle benziyordu gül de güllerin sultanına. Her aşk şiirle başlar lakin o şiir kime yazılmıştır? Mühim mesele. Şiir gönlünü aşk uğruna yakabilenlerin, güle “Muhammed” deyip de bakabilenlerin harcı esasında. Şairin dediği gibi “Ben şiirlerimde Muhammed ismini geçirerek O’nu övmüyorum, O’nun ismi şiirlerimde geçtiği için kendimi mesrur sayıyorum”

Şiir ki O’nun için yazıldığı vakit kül kokuyor. Şairlerin yanmış ciğerleri O’nun ismini bir an söylemiş olmakla felah buluyor. Güle hasretlerini yanmış sinelerinin külleri ile anlatıyor şairler. Onlar “Muhammed” adını geçirip de şiir yazmayanlar şairden dahi saymıyor. Zira Allah O’na “Habibim” diyor ve Aşk ki o anda can buluyor gönlünde âşıkların.

Bu cuma günü belki de her birimizin gönlüne bir ferahlık olsun diye Arif Nihat Asya’nın Naat’ından da bir bölüm yazayım;

Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi.

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sahibi.

Nerde kaldın ey RESUL,

Nerde kaldın ey NEBİ?

Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

“Hu hu”lara karışsın aminler

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!