Süreci baştan anlatalım.

AB ne idi? AB ile Türkiye arasında nasıl bir süreç yaşandı?

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan hikayesi, 1950’lerin sonu 1960’ların başına tekabül ediyor.

Türkiye öncelikle AET’ye katılmak istemiş ardından AB için on yıllar süren bir dizi görüşme ve çaba ortaya koymuştu.

Gelinen aşamada onca emek için koca bir “hiç” demek ileri bir yorum olmaz. AB’ye girme çabalarının sonucu alınamamış olsa da Türkiye’yi ileri taşıyacak bir hedef birliği açısından bu çabaları, geçtiğimiz dönemde doğru bir strateji olarak değerlendiriyorum. Geçtiğimiz dönemde konjonktürel olarak, o yolda olmak önemliydi.

*

Avrupa Birliği, kendi içinde başarılmış bir hikayedir.

Avrupa’da savaşın kaçınılmaz gölgesinde sürekli kan döken ve birbirlerini aşağı çeken ülkeler açısından baktığımızda; AB projesiyle barışın sağlaması, ekonomik ve değerler bazında bir hedefe kilitlenmeleri Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeleri yukarı taşımıştır.

AB genişleme süreçlerinde de görülmüştür ki; üye ve söz sahibi ülkeler, Türkiye’ye karşı iki yüzlü ve çifte standartlı bir tavır içinde hareket etmişlerdir. Gelişen, standartlarını yükselten Türkiye bir kenarda tutularak Romanya gibi ülkeler AB’ye dahil edilmiştir.

Bu süreçlerde AK Parti’nin AB’ye girmek için ortaya koyduğu samimi gayret, Avrupa Birliği Bakanlığını kurması, kanunlaştırılan yasa faaliyetleri, atılan adımlar vs. görmezden gelinmiştir.

AB’NİN ÖNEMİ AZALDI TÜRKİYE CAZİBE MERKEZİ OLDU

Türkiye açısından bu durum can sıkıcı bir sürece girdiğinde ise görülmüştür ki; artık dünya değişti, ülkelerin pozisyonu değişti ve kurumların etki alanlarındaki önemi farklılaştı.

Türkiye bu süreçte demokrasi, insan hakları, sanayii, ekonomi, enerji ve insan kaynağı bakımından güçlenirken ittifaklarını geliştirmiş, dünya konjonktüründe pozisyonunu yukarı lige taşımayı başarmıştır.

Peki ya Avrupa Birliği? AB ise eski önemini kaybetmiş, bir cazibe merkezi olmaktan çıkmıştır. AB’de deniz bitmiştir ve artık üye ülkeler birlikten çıkmanın prosedürlerini oluşturmaya bakmaktadırlar.

21.YY’DA AB ANCAK AYAK BAĞI OLABİLİR

AB ekonomik anlamda yıldızını kaybetmiş, değerler bazında mülteciler sınavında sınıfta kalmış, siyasi olarak da çözümden çok sorun üretmeye başlamıştır.

Türkiye ise geldiği noktada demokrasi, insan hakları ve değerler bakımından kendisini daha ileri taşımak için ancak kendisiyle yarışmaktadır.

*Darbelere, AB ülkelerinden daha çok ses çıkaran Türkiye’dir.

*2020 rakamlarına baktığınızda, büyüme rakamları Türkiye’nin yıldızını patlatmıştır.

*Siyasi pozisyonuna baktığınızda siyasi istikrarı ve kararlı hamleleriyle Türkiye, ‘Türkiyesiz bir denklem’ olamayacağını ispatlamış ve zorunlu/kaçınılmaz/mecburi muhatap olarak tüm denklemlerde yerini almıştır.

2020 TÜRKİYE’Sİ YUNANİSTAN’I DAHA ÇOK TERLETİR

Gelelim Doğu Akdeniz gündemine…

Yunanistan Türkiye’yi plajlara mahkum eden haritayı savunmakta ve fakat Türkiye’nin hamleleriyle afallamakta, çelişkiye düşmekte ve bocalama atmosferinde yanlışlara düşmekten kendini alamamaktadır.

Neden mi?

Karşımızda ekonomik olarak bağımlı, siyasi süreçleri okuyamayan, ülkelerin ağırlıklarını tartamayan bir ergen aklı görüyoruz. Doğu Akdeniz’de Türkiye ile “kapışmak” hadsizliğini gösteren bu ülkecik, şimdi ülkemizi ağababalarına şikayet etme gayretinde. AB’nin kapısında yardım dilenen bu yapıcık, gerçeklerden uzak hayallere yelken açmış durumda…

*

Son olarak konuşulan Yunanistan-Mısır deniz anlaşmasında çok kritik hatalar yaptılar.

Yunanistan Türkiye’ye karşı kıta sahanlığını belirlerken adalara ana kıta statüsü veriyordu. Fakat Mısır ile yapmış olduğu sözde anlaşmada adaları yok saydı. Dolayısiyle kendi argümanını çöpe attı, kendisiyle çelişti ve Türkiye’nin tezi doğrulanmış oldu.

Yunanistan’ın bu çelişkileri, bocalamasından kaynaklanıyor.

2020 Türkiye’si Yunanistan’ı daha çok terletir.

Şu çok net!

Suriye’de ABD ve Rusya’ya karşı hem sahada hem masada hakkını söke söke alan ve mücadelesini veren Türkiye, Yunanistan veya AB’den mi çekinecek? Böyle düşünen varsa çok yanılır.