Bu hafta toplumda adeta bir tabu olan ve çoğu kez tartışmaktan dahi kaçınılanı genetiği değiştirilmiş (GDO) diğer bir deyişle transgenik ürünlerden bahsedeceğim. Bunu yaparken GDO’ları ne yereceğim ne de savunacağım. Sadece gündemde olan bir konu hakkında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayalım diye mevcut bilgileri aktaracağım.

İlk olarak 1946’da DNA’nın organizmalar arasında aktarılabildiği, doğada büyük ölçekte gen transferlerinin meydana geldiği keşfedildi.

İlk genetiği değiştirilmiş bitki, antibiyotiğe dirençli bir tütün bitkisi kullanılarak 1983 yılında üretildi. Çin, 1990’ların başında virüse dirençli tütünün piyasaya sürülmesiyle transgenik bir mahsulü ticarileştiren ilk ülke oldu. 1994 yılında, ilk transgenik domates ABD’de pazarlanmak üzere Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylandı. Daha sonra 1995’te yağ bileşimi değiştirilmiş kanola; haşerelere, virüslere veya tarım zararlılarına dirençli mısır, pamuk, patates, kabak ile geç olgunlaşan domatesler gibi birkaç transgenik ürün pazarlama onayı aldı.

Günümüzde Dünya genelinde 500, AB’de 200 ve ülkemizde 36 transgenik ürün kullanım onayı almıştır. GDO’lu ürünler dünyada pek çok ülkede gıda, yem, yağ, alkol, enerji, ilaç, aşı üretimi amacıyla kullanılmakta olup ülkemizde ithalatına izin verilenlerin tamamı sadece hayvan yemi olarak kullanım onayı almıştır.

Mevcut bilimsel çalışmalar ve bağımsız kuruluşlar tarafından hazırlanan raporlar, bilinen GDO’lu tarım ürünlerinin çoğunluğunun herbisitlere veya zararlılara karşı dayanıklı olacak şekilde tasarlanmış ürünler olduğunu ve geleneksel ürünler kadar güvenli olduklarını ifade etmektedir. Ayrıca GDO’lu tarım ürünlerinin yetiştiriciliğinde, çiftçilerin daha az kimyasal böcek ilacı kullandıkları da belirtilmektedir. Ancak GDO’lu ürünler hakkında toptan bir karara varmak doğru değildir. Her bir GDO’lu ürün bir diğerinden farklı özellikler barındırabilmekte olup haklarında karar verebilmek için tek tek değerlendirilmeleri lazımdır.

GDO’lu olsun ya da olmasın herhangi bir gıda ürününün güvenliğini kesin olarak ortaya koymak çok zordur. Her zaman gizli bilinmeyenler veya henüz tespit edilmemiş uzun vadeli sağlık etkileri olabilir. Ancak 30 yılı aşkın süredir bilim insanları GDO’lu gıdaları inceliyor ve milyarlarca insan tüketiyor olmasına karşın insanlarda veya hayvanlarda olumsuz sağlık etkilerine dair herhangi bir kanıt ortaya konulamamıştır.

GDO’lu tarım ürünlerinin geleneksel ürünlere göre daha verimli olup olmadığı konusunda ise net bir karara varılamamıştır. Ancak bazı böceklere dirençli GDO’lu tarım ürünlerinin haşere kayıplarını en aza indirerek belirli mahsuller için verimi artırdığı belirtilmektedir.

Sonuç olarak, her geçen gün karmaşıklaşan teknolojik gelişmelerin varlığında bilimsel, yasal ve sosyal boyutları olan GDO, peşin kabuller ile değil ciddi bilgi ve araştırmalar neticesinde fayda ve riskleri bir teraziye konularak karar verilmesi gereken bir konudur.