Ne yazık ki, günümüzde Allah’ın dinine saldırılar, bir zamanların tarihi hadiselerini hatırlatıyor. Gaflet ve küfür bataklığına düşen bir avuç zihniyet, memleketi bir uçuruma götürmek isterken, artık en önemli kutsallarımıza da fütursuzca saldırıyor. Bunları anlamak ne mümkün?

Aslında aynı gemideyiz. Gemi batsa mutlaka onların da en azından bir kısmı batacak. Ama küfür gözü böyle görmüyor işte. Ebreheler, Ebu cehiller, Ebu Lehebler gibi görüyor. 'İslâm olmasın da ne olursa olsun!’ Mantık bu maalesef.

Şüphesiz ki Kâbe’mize saldıran, Kur’an ve Sünnet’e edepsizce iftira atan hainlerin cezasını Allah verecektir. Bu, dilerse Fil Suresi’nde olduğu gibi olur, dilerse de kullarının eliyle olur. O’nun ilmi ve kudreti her şeyi kuşatır. O; yüceler yücesi, kâinatın eşsiz sahibi ve idare edicisidir. O halde, Peygamber (sav) Efendimizin doğumlarından yaklaşık elli gün önce vuku bulan ve gerçekten o günün dünyasında önemli bir mucize olarak görülen Fil hadisesini, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle hatırlayalım. Tabii ki bu günün dünyasında bizler, böyle mucizeleri bekleyip duracak değiliz. Mutlaka çalışacağız ve ebabilleri gökyüzünde uçurarak, onların tepelerine bombalar yağdıracağız. İşte bu, alınacak en büyük derstir. Ama Allah dilerse yine akıl almayacak şeyleri de vukua getirir.

SÛRENİN MEÂLİ

1-  Görmedin mi, Rabbin fîl sahiplerine nasıl yaptı?

2-  Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?

3-  Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.

4-  Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı.

5-  Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.

MUHTEVÂSI

Bu sûrede Allah Teâlâ’nın âhirette olduğu gibi dünyada da nice büyük fitneleri, hileleri, kuruntuları, olağanüstü bir şekilde bozup dağıtan kudreti, o günün insanlarınca görülen bir ibret misali olmak üzere ortaya konmaktadır.

Rasûlullah’ın (sav) doğduğu sene Kâbe’yi yıkmak için hücum etmiş olan Fîl Ashabı’nın nasıl perişan edildiği gösterilmektedir. Allah’ın, Rasûlüne yardımının, Kâbe’ye yardımından daha kuvvetli olduğuna hatta bu hadisenin Allah’ın elçisinin terbiyesinin hazırlıklarından biri bulunduğuna, böylece Hz. Peygamber’e (sav) hile yapmak isteyenlerin hilelerinin kendi başlarına geçirileceğine işâretle, Rasûlullah’a (sav) ve mü’minlere teselli verilmiştir.

Yine Allah’ın kudretine karşı mal ve mülkün, hiçbir hilenin zarar veremeyeceği anlatılmıştır. Allah’a karşı hiçbir gücün, kuvvetini kullanarak başarılı olamayacağı ifade buyurulmaktadır. (Muhammed Vehbi Dereli, Fatiha ve Kısa Surelerin Meal ve Tefsiri, Konya, s. 38)

SÛREYE KONU OLAN HADİSE

Tefsir ve tarih kaynaklarında anlatıldığına göre, o zaman Habeşis­tan’ın yönetiminde bulunan  Yemen’in genel valisi Ebrehe her yıl Mekke’deki Kâbe’yi ziyaret eden Arap hacılarını San‘a’ya çekmek için burada Kulleys veya Kalîs (kilise) denilen büyük bir katedral yaptırdı. Çeşitli bölgelere propagandacılar göndererek mâbedi ziyaret etmeleri için halkı San‘a’ya çağırdı. Ancak bu ümidi gerçekleşmeyince Kâbe’yi yıkmaya karar verdi ve muhtemelen 570 yılında, içinde mahmûd (mamut) adlı filin de bulunduğu büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. Ebrehe, hareketini engellemek için karşısına çıkan bazı güçleri etkisiz hale getirerek yoluna devam etti. Gönderdiği bir müfreze, içinde Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib’e ait 200 devenin de bulunduğu Mekkeliler’e ait çok sayıda deveyi ele geçirdi. Abdülmuttalib, Ebrehe’ye gelerek develerinin iadesini istedi; Ebrehe’nin Kâbe ile ilgili bir sorusu üzerine Kâbe’yi merak etmediğini, çünkü onu sahibinin koruyacağını söyledi. Ertesi gün Ebrehe, ordusuna Kâbe yönünde hareket emri verdi. Fakat kaynaklarda belirtildiğine göre, en öndeki fil (mamut) yerinden kımıldamadığı gibi, askerler de üzerlerine taşlaşmış çamur yağdıran sürü sürü kuşlar tarafından -âyetteki benzetmeyle- “yenilip çiğnenmiş ekin” gibi imha edildi. Yaygın inanışa göre bu olay Hz. Peygamber’in doğumundan elli-elli beş gün veya üç ay önce vuku bulmuştur.

AÇIKLAMASI

Sûrede Hz. Peygamber’e hitap edilerek 1-2. âyetlerde fil ordusunun başına gelen felâketin büyüklüğünden ve Kâbe’yi yıkma planlarının boşa çıkarıldığından haberdar olduğu ifade edilmektedir. Hz. Peygamber olaya bizzat şahit olmadığı halde, ona yöneltilen “görmedin mi” şeklindeki hitap mecazi bir ifade olup, olayı bizzat gözüyle görmese bile, görenlerden işitmiş olduğunu ve görmüş gibi kendisine tasvir edildiğini gösterir. 3-5. âyetler ise felâketin nasıl cereyan ettiğini yani Allah tarafından gönderilen sürülerle kuşun, fil ordusunun üzerine pişkin tuğla türü taşlar yağdırarak onları nasıl hayvanlar ve haşarat tarafından yenmiş ekin artığına çevirdiğini ifade eder.

Sonuç olarak Allah’ın evini yıkmaya kalkışan saldırgan bir güç, bir mûcize neticesinde cezasını görmüş; hiçbir şekilde düşmana karşı koyma imkânı bulamayan ve şehri terkedip dağlara çekilen Mekke halkı da, bu olaydan zarar görmeden kurtulmuştur.

“Pişkin tuğla” diye çevirdiğimiz 4. âyetteki siccîl kelimesi “taşlaşmış çamur” demektir. Son âyetteki asf kelimesi ise “ekinin samanı ve buğday kapçığı gibi güve, böcek ve kurtçukların yediği, rüzgârın sağa-sola savurduğu kırıntılar” anlamına gelir. Müfessirler kuşların, ağızlarında ve ayaklarında bu tür taşlar götürüp Ebrehe ordusunun üzerine fırlattıklarını, sonuçta askerlerin birçoğunun bu taşların etkisiyle öldüğünü, Ebrehe’nin ise yaralı olarak San‘a’ya döndükten sonra orada hayatını kaybettiğini ifade etmişlerdir (Taberî, XXX, 196; Râzî, XXXII, 96-97). “Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi” meâlindeki son âyet, Ebrehe ve ordusunun nasıl büyük bir felâkete mâruz kaldığını ve sonuçta helâk olduğunu gösterir. (DİB, Kur'an Yolu Tefsiri, ilgili bölüm)

İNSANIN ACZİYYETİ

İnsan Allah’ın yaratığı aciz bir mahlûk iken yaptığına bir bakın! Ne kadar büyük bir gaflet! Bir zamanlar bir zerre bile değilken, sonraları kendisini yoktan var eden Allah’a isyan ediyor. Halbuki bir gün ölecek ve yaptığı her şeyden hesap verecek! Bunu nasıl unutur ki? Nefsin, hevânın ve şeytanın tuzaklarına düşen insan, aslında büyük bir zarar ve felâkete gidiyor. Ebedi hayatını mahvediyor. Kurtuluş yolu olan İslam’ı terke diyor ve hatta ona saldırıyor. Bir gün mutlaka pişman olacak ama ne fayda?

O halde bize düşen, meydanı onlara bırakmamaktır. Mücadele ve gayret gerekir. Çünkü biz de bir gün Rabbimize hesap vereceğiz.

Gönder Allah'ım

Ebabil kuşlarını

 

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını!

Baskına geldi Ebreheler,

Kuşattı onca Âlem-i İslâm’ı,

İndir onlara “siccîl”leri!..

Arzın üzerini bir ateş sardı,

Kalmadı ne çocuk, ne dedeler,

Yakıldı yuvaları oldu viraneler…

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını,

Dursun orduları Ebrehelerin,

Yürümesin Kâbe’ye Mamudlar,

Yıkılsın zulümle yapılan kâşaneler…

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını,

Kalmasın ne kışlaları ne sarayları,

Mahvolsun kanla yapılan binaları…

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını,

Atılsın hainlere “siccîl”den kurşunlar,

Yok olsun fitnelerle alınan dünyalıklar…

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını,

Kurusun Ebu Leheblerin elleri,

Cehennem odunu olsun yardım edenleri…

Gönder Allah’ım Ebabil kuşlarını,

Kahrolsun asrın Ebu Cehilleri,

Baykuşlarla dolsun viraneleri…

Bir rahmet rüzgârı estir Allah’ım,

Şu mahvolmuş İslâm Ümmetine,

Müjdeler getirsin seher yelleri,

Âbâd olsun İslâm ülkeleri…

İndir Allah’ım gökten meleklerini,

Kanatlarıyla kuşatsın mücahitlerini,

Ürpertsin kana doymayan zalimleri!..

Gönder yardımın Rabbim ümmete,

Yuvalarımız inlesin Tevhidlerle,

Donansın kâinat adının şâhikasıyla,

Bir âlem kurulsun İslâm adaletiyle…

İsa’ları beklerken şu ümmet,

Yakarsın Sana gönülden her fert,

Kalmasın kalplerde bir dert,

Nura gark olsun ezel ve ebed…

Yüreklere muhabbetin ver Allah’ım,

Ulaşsın her mü’mine felâhın,

Sevdan ile inlesin diller,

Adınla şâha kalksın gönüller…