Mademki Etienne Balibar’ın “Demokrasiyi Demokratikleştirmek” kitabında yapmaya çalıştığı gibi, çağdaşlaşmanın temel kriteri olarak gösterilen kavramları tartışmaya açıyoruz, o halde neden uğruna önemli mücadelelerin verildiği ve bugün kendini “ilerici” olarak tarif edenlerin zorbalığına maruz kalan “ özgürlük” de yeniden tartışılmasın…

Bunu yaparken, “Her şeyiyle yeni dünya için yeni bir siyaset bilimi gereklidir” mi diyeceğiz, yoksa mevcudun restorasyonuna mı yöneleceğiz?

Çünkü bugün en çok yapılan şey “demokrasi” diyerek antidemokratik davranmak, “özgürlük” diyerek zorbalık yapmak, “farklılıklara saygı” diyerek de faşizm uygulamak değil mi?

Ne yazık ki bunu yapanlar toplumun vasatını temsil eden, gündelik yaşam akışında ve kendi halinde olanlar değiller…

“Siyasetçiler devleti kurarlar ama o devlet sisteminin adını, felsefesini aydınlar inşa ederler” hakikatini kenara itemeyiz…

Fakat aydın, entelektüel, okumuş kavramları her zaman “niyeti iyi” olanları işaret etmez; maskelenmiş olanları da, dikkatsiz gözler için araya karıştırıverir… 

Keşke sihirli cümleler kurma kabiliyetim olsaydı; o zaman bu maskeli kötü niyetlilerin, yukarıda ifade ettiğim “elastik kavramlar”la zihinleri nasıl hipnotize etmeye çalıştıklarını, “ideolojik miyop gözler”le etrafı algılamaya çalışan kafalara sadece birkaç cümleyle zerk edebilseydim; bir “Gülnaz Şırınga” marifetiyle…

Fakat ne ben böyle bir sihre sahibim ne de biyolojik bir hastalığa tekabül etmeyen “ideolojik miyopluğu” bir hekim tedavi edebilir…

Bırakın sihirli anlatımı, keşke gerçek ilmin insana sunduğu marifetlerden çok iyi istifade edebilmiş Kemal Karpat’ın “Kimlik ve İdeoloji”, Karl Mannheim’ın “İdeoloji ve Ütopya” kitaplarında anlattığı kadar “elastik kavramlar”ın, olumlu taraflarıyla ufkumuzu açarken olumsuz yanlarıyla nasıl etrafımıza “duvar”lar ördüğünü anlatabilseydim…

Ya da keşke bir aydın, entelektüel, okur ile onların “-mış” gibileri arasındaki bazen belli belirsiz bazen de çok net olan çizgiyi Sabri Ülgener’in “Zihniyet, Aydınlar ve İmz’ler” veya Edward Said’in “Entelektüel”indeki kadar ustalıkla ifade edebilseydim; hatta bu “-mış” gibilerin bazen, bazılarına karşı ne kadar yüz karası olduklarını, Schopenhauer’ın, “Okumaya ve Okumuşlara Dair”indeki o öfke dolu cümleleriyle haykırabilseydim yüzlerine…

Dedim ya, hem ben bu maharetlerden yoksunum hem de bu köşe yazısının inebileceği derinlik…  

Sanırım şiddetin artık sadece fiziksel olmadığını anlamayan kalmadığına göre, pekala bir “aydın”ın da bilgisiyle ve çok daha sofistike bir şiddet üreticine dönüşebileceğini görmüş olmamız gerekiyor…

“Şiddet sorunu hâlâ karanlıktır” diyen Hannah Arendt’i haklı çıkaracak olan şey de aslında çok daha “kıvrak bir formasyon”la icra edilen bu “aydın” şiddeti olabilir mi?

Çünkü özgürlüğü bile esir eden bir “özgürlüğü” başka kim bu denli ustalıkla savunabilir!

Üstelik her şeye pragmatik bir tasavvurla bakan siyaset kurumu, uzun bir zihinsel altyapı gerektiren bu “kıvraklık” için yeteri kadar sabırlı değilken…

Malumatla yüklü olmak, hikmete ermek anlamına gelmez…

Hakikat penceresinden bakarak düşünceye dalmış bir hayatın, insanı “vicdan körlüğü”ne taşıması mümkün değildir…

Melez, eklektik ve kendini çıkarlarına esir etmiş bir aydının, entelektüelin ya da okurun icat edeceği “yeni ruhlar”la huzura koşmayı hayal etmek ise başka bir kendini kaybetmişliğin ürünüdür…  

Bu ülkede ne bir entelektüelizm ne de bir tür “entelektüel ruhani azınlık” artık olmamalı/olamaz…

Eğer fikir ve düşünce, bizzat temsilcisi tarafından esir edilirse o zaman “Aydın mı, yığın mı?” sorusu, bütün can yakıcılığıyla akademinin karşında belirir ve aydın, kendi eliyle kendi saygınlığını zedeler…

Cehalet eğer böyle bir açıklığı fark ederse bütün kabalığıyla “aydın” güruhunun önünde “ahkâm” kesmekten asla çekinmeyecektir…

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bu acı gerçeği çok net olarak işaret ediyor…   

Özgürlüğün özgürlüğü, hikmetli ilim ve onunla bezenmiş cesur ruhların elindedir…

Adeta “özerk”leştirdiği alanın korunması adına, sokakları yakan terör yandaşlarının arkasına saklanmış bir ruh, cesur ve özgür olabilir mi?