Postmodern zamanları soluduğumuz son dönemlerde, toplumlar maddenin büyüsü, hazzın efsunu ile uyutulurken, ruhlarımız uyku durak bilmeksizin seyir halinde.

 

Çığlık çığlığa yaratılış gayesini arıyor.

 

Mutsuzluğu, tatminsizliği, yetinemeyişi, arayışı ve yorgunlukları hep bundan.

 

Evet, uyuyorken, kim olduğumuzun, ne tür yetiler barındırdığımızın, hangi ilimlerle donandığımızın, nasıl tepkiler verdiğimizin bir önemi yoktur.

 

Zengin fakir, alim cahil, maktul katil, cömert cimri, sadık hain, masum zalim olması ile ilişkisi kurmadan bir dinlenme durumu olan uyku varlığımızdaki tüm sırları, tüm vasıfları, inançları, sevdaları, hırsları saklayan ağır ve gizemli bir perde gibidir. Arkasında var olanın meçhul olduğu…

 

Bu izah gereği -uyku halindeki masumiyetimiz- akıbetimize dair bir umut sunar bizlere.

 

Çünkü fıtratımızda barınan masumiyet halimizin bir nevi ispatı hükmündedir uyku halimiz.

 

Her gün, yine bilinci ile değil, yeniden idraki ile uyandığımızda menzilinden uzaklaşmış gidişlerimizden saf ve temiz fıtratımıza dönme umudu zerk edilir bilincimize.

 

İş bu ki, uyanma garantisinden mahrum kapattığımız gözlerimizi, yeni bir güne açabilmişsek; hatalarımızdan dönebileceğimiz, kırgınlıklarımızı temize çekebileceğimiz, daha başarılı, daha huzurlu olmak için gayret kesileceğimiz yeni bir fırsata, yeni bir umuda açmışızdır aslında gözlerimizi.

 

O saf halimizle yeni güneşlere uyanmayı, anlamlı bir dirilişe talip olmayı hedeflediğimizde, tüm çirkinliklerin, tüm yanlışların, tüm zararların ve tüm sorunların üstesinden gelebilme yeti ve yetkisi bizlere ikram edilmiş demektir.

 

Tevbelerin en makbul zamanları da uykulardan uyandığımız seher vakitleri değil midir?

 

Beden sınırlı hedefler belirlerken, ruh sınır tanımaz tahayyüle talip olabiliyor madem, öyleyse dünyevi tüm problemlerin formülü fıtratımızdaki saf kodlarda saklı diyebiliriz!

 

İnsanoğlu özüne yani yaratıldığı saf ahvaline döndüğünde ne nesiller arası iletişim bozukluğu/kopukluğu ne uluslararası savaşlar ve ne de toplum içi uyumsuzluklar olmayacaktır.

 

Fıtratımızdaki saflık potansiyelini esas aldığımızda edinilecek ne varsa faydaya dönüşeceğine inandıkça, çocuklarda ve gençlerde kendi saf zamanlarımızı seyredebildikçe kapanacaktır kuşaklar arası mesafeler.

 

Ve bir tehdit olmayacaktır kuşağın “X-Y-Z” olarak adlandırılmış değişkenlikleri.

 

En saf halimizi hatırladıkça genç-yaşlı demeyip ayrışmadan kuşak çatışmalarına mahal bırakmadan çoğalmalarımız artacaktır!

 

Bizi bölmelere, gruplara, kliklere ayırmalara teşne olanların hevesi kursaklarında kalacaktır!

 

Çünkü, bizim yavrularımızla, gençlerimizle en temel ortak paydamız, Alemlerin Rabbi Allah’ın yaratmadaki adaletinde ve o adalet gereği sunulmuş fıtri saflığımızda saklıdır!

 

Ve işte bu ortak paydayı şifre olarak kabul ettiğimizde uykulardan uyanışımız, ölümlerden dirilişimiz anlam kazanacak, yaşamak bir rastlantı ve bir çatışma hali olmaktan çıkıp sonsuz saadetin çözülmüş formülü haline gelecektir!