Bu toprağın mayasıdır ağzı dualı ANA.

Anaların ve kız çocuklarının okulda, siyasette ve kamuda varlık gösterebilmesi Batılı kadın tipolojisinin şeklî standartlarına endekslenmişti.

Döpiyesli, etek boyu diz hizasında, saçlar açık ve toplanmış.

Böyle değilsen evde kalmalısın.

Meclise ilk defa bir başörtülü olarak giriş yapan Merve Kavakçı’ya ne demişti Bülent Ecevit: “Bu kadına haddini bildiriniz.”

Haddi bildirilecek kadınlardık!

***

28 Şubat 1997’de ‘ darbe kılıcı’ bu defa muhafazakarlar için çekildi.

Darbeye tepki sandıktan geldi.

Ve çok değil sadece beş sene sonra muhafazakarlar, tek başına AK Parti iktidarını kurdu.

SABIRLI VE SİVİL DİRENİŞÇİ KADINLAR KAZANDI

Büyük ve sarsıcı bir mücadele verildi. Kadınıyla, erkeğiyle hep birlikte başardık. Haklarımızı aldık.

Ve bugüne gelelim.

Başörtüsü yasaklarının üniversitelerden kaldırılmasının üzerinden sadece 11 yıl geçti.

Başörtülü kadınların meclise girebilmesinin üzerinden ise 8 yıl.

Başörtülü kadınlar kamuda ancak 8 yıldır görünür olmaya başladılar.

28 ŞUBAT UNUTULDU MU?

Tarihin akışı düşünüldüğünde yasaklar daha dün kalktı diyebiliriz.

Ve camiada harıl harıl tartışılan mevzu; başörtülü genç kızların konudan bihaber olduğu, bilinç ve şuur taşımadığı yönünde.

Bu atmosferi oluşturan şey; internet fenomeni başörtülü kızların sayısının artması ve Boğaziçi’nde okuyan bir başörtülü öğrencinin “28 Şubat söylemini bilmiyorum” demesiyle gerçekleşti.

Birincisi bu iki olguyu anlamaya çalışalım. İkincisi de buradan bir genelleme yapabilir miyiz? Sorusunun cevabına bakalım.

Önce soru.

 

GENÇLİK VE ŞUUR

28 Şubat’ta mücadele veren, başörtüsünü çıkarmayan, başörtüsü için tüm kariyerini yakan, başörtüsü taşıma nedenlerini nas ile açıklayabilen, idealist ve dini kimliğini önceleyen tipoloji, 90’larda nasıl varsa bugün de var. İnanın 28 Şubat bugün olsa aynı mücadeleyi verirler. Sivil toplumda, üniversitede, çalışma hayatında ve hanelerdeki gözlemim bana bunu söylüyor.

Toplumların içinde, tarihin akışına etki eden mücadeleci ve önder kitlenin sayısı her zaman az olmuştur. Bu nedenle keyfiyet hususunda hiçbir sorunumuzun olmadığını düşünüyorum. Hem kız hem de yetişen erkek öğrencilerimizin profiline bakınca inanın gurur duyuyorum. Nitelik noktasında on puan diyebileceğiniz gençler; yarınları kuracak. Bize ise sadece onlara inanmak kalıyor.

Bizi yanıltan, sanki şuurlu gençliği kaybetmişiz hissi uyandıran husus; çok fazla örtülü var ve aradığımız özellikleri onlarda göremiyoruz. Bu geniş bir kesim sokağa çıktığımızda bizi yeise düşürüyor.

Unutmamalıdır ki; keyfiyeti değil de kemmiyeti oluşturan bu geniş kesim içinde başörtüsü taşıma nedenleri birbirinden farklı olabilir.

Kimi kendini daha iyi hissettiği için, kimi kendine yakıştığını düşündüğü için, kimisi sadece bir başörtülü fenomenden etkilendiği için başörtüsü taşıyor olabilir. Kimi aile baskısı nedeniyle, kimisi sırf değişiklik olsun için başörtüsü takabilir. Ve bu yelpaze içindeki insanlardan bir 28 Şubat şuuru beklememiz mümkün değil. Bu durum üzülecek ya da şaşırılacak bir durum da değil. Normal olan budur. Toplumun geniş kesimlerinden derinlikli, mücadeleci ve entelektüel bakış açısı bekleyemezsiniz. Bu durum dünyanın her yanında böyledir. Bu ortada duran kitle, eğilim ne tarafa yönelikse o tarafa doğru esinlenir. Savrulma bu kesim için olağandır. Çoğu zaman da kafası karışıktır. Başörtülü olup da LGBT haklarını savunan tipoloji de buna bir örnek.

 

28 ŞUBAT AİLELERİ NE DURUMDA?

28 Şubat’ta dindar bir yaşam tarzı için hak mücadelesi vermiş kadın ve erkekler ilerleyen dönemlerde ne yaptılar?

O süreçte mücadele içinde olanların çoğunluğunu yine aynı istikamette çalışırken gözlemliyorum.

Peki hiç sapma, savrulma yok mudur?

Elbette vardır.

İşte kendini toplaması gereken kesim bu kesimdir.

Mesela başörtüsünden dolayı engellenmiş anne, mutlaka bu hafızayı evlatlarına aktarmalıdır.

Medya mensubu kadın hatırlatıcı içerikler üretmeli, siyasetçi kadın kazanılmış hakların kalıcı hale gelmesi için çalışmaya devam etmelidir.

Yılmak yok.

Pes etmek yok.

Bıkmak yok.

Hafıza bizi var eden köklerimizdir.

Gençlere bunu anlatabildiğimiz sürece daha umutlu olacağız.

Direneceğiz!

Sekülerleşme ve tüm şeytani tuzaklara rağmen.

Uyanık olmalı ki; yasaklar yine tekrarlamasın.

Unuttuğumuz an karabasan gibi tarih tekrar eder.

Bu da böyle biline!