“Ey inananlar! Kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (66 Tahrim 6)

EN KIYMETLİ VARLIK

Hayatın en kıymetli varlığı olan insan, Allah’ın koyduğu kanunlar hükmünce hayata gelmekte ve çoğalmaktadır. Allah dilemedikçe asla kimse bu dünyaya gelemez. Ancak bunun meşru bir yolu vardır ki o da evliliktir. Cenab-ı Hakk bütün ümmetlere bu meşru yolu emretmiştir. Bunun dışında hareket edenler ise hem kendilerine, hem nesillerine ve hem de topluma büyük birer zarar vermişlerdir.

“Aile Hayatı” olarak toplumlarda belirginleşen bu kurum, bir milletin temellerini teşkil eder. O iyiyse, toplum iyi ve sağlıklı olur. O bozulmuşsa, toplum da yıkılmaya mahkûm olur.

İşte bu sebepledir ki Aile Hayatı çok büyük önem arz eder. Bugün batı toplumları aile hayatını mahvettiği için aslında büyük bir yıkım içindedirler. Bu yıkımı yıllardır bizde de uygulamaya çalışan batı, maalesef bunda kendilerine yönelik büyük bir mesafe kaydetmişlerdir. Yıllarca bu girişimler hep göz ardı edilmiştir.

Şu anda ne yazık ki ailelerde büyük yıkımlar, ayrılıklar, ortada kalmış çocuklar görülmektedir. Tez zamanda bu gerçek göz önüne alınmalı ve nesillerimizin sağlam inançlı, birbirine bağlı, Allah’ın hükümlerini ön plana alıcı yuvalar kurması için gayret edilmelidir. Yoksa bu gidiş hiç de iç açıcı değildir.

Zira günümüzde hep dünya hayatı öne alınmakta, edep, hayâ ve iffet duyguları günden güne körelmekte ve zina adeta normal bir hale gelmektedir.

O halde toplumun her bir ferdi çocuklarından başlamak suretiyle bu yangını söndürmeye çalışmalıdır. Zira herkes birbirinden de sorumludur. Allah (cc) hepimize bunun hesabını soracaktır.

“Kadın hakları” diyerek kandırılan dünyamızda aslında, kadının bir meta haline getirildiği açıkça görülmektedir. Şüphesiz insanı yaratan Allah’tır ve O’nun hangi halde daha iyi yaşayacağını bilen de O’dur. Öyleyse insan O’nun hükümlerine uyarak yaşamalıdır. İşte onun kurtuluşu da buna bağlıdır.

YETKİLİLERE SESLENİYORUZ!

Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün yetkililere sesleniyoruz. Zaten kendileri defalarca dile getiriyor ama maalesef kalıcı bir başlangıç yapılamadı. Gün aleyhe işliyor ne yazık ki. Günden güne eriyoruz. Evlilikler azaldı, boşanmalar dehşet verici boyuta geldi. Bütün bu hataları hep toplumda görmek çok yanlış. Bir kere sistem buna mecbur etti maalesef. Keşke bir elden geçirilebilse.

AİLEDEKİ YIKIMIN NEDENLERİNE BİR BAKALIM

1-    Lise mecburiyeti üniversite mecburiyetini getirdi.

2-    Kız çocukları bile köylerden ister istemez ilçe ya da şehre geldi.

3-    Anne babalar önceleri karşı gelse de mecburen alıştı. Bu ise en kötüsü idi.

4-    Uzak şehirlere giden gençler gözlerden uzak oldu. Ne yapıyor bilinmez oldu. Kız erkek ayırımı ve mahremiyeti yok oldu. Üniversiteler arttı ve okumayacak olanlar da “okur” oldu.

5-  Arkadaşlık ve sevgili adı altında zinalar yaygınlaştı. Bunları kimse inkâr edemez tabii ki! Müdahale etmek ise suç oldu.

6- Edep, hayâ, ahlak kalmadı. Ahlak olmazsa hiç bir şeyin olmayacağı unutuldu. Utanma duygusu yok edildi.

7- Okullarda iyi bir eğitim ve ahlaki olgunluk verilemedi. Bunda başarılı olunamadı.

8- Bu arada okuma kabiliyet ve isteği olmayan ama sanayici ve sanatkâr olması gereken çocuklar da mecburen okullara koştu. Lise ve üniversite kaybedilen yıllar oldu. Bundan sonra ise sanayici ve usta olamazdı.

9- Mezun olanlar işsiz kaldı. Meslek yok, sanat yok, iş yok. Ne var ya? Bunalım.

10- Hangi sahada ne kadar yetişmiş elemana ihtiyaç var; bakılmadı, bakılmıyor.

11- Habire üniversiteler işsiz mezun veriyor.

12- Sanayide ustalar çırak ve kalfa bulamıyor.

13- İnşaat ustaları yetişmiyor.

14- İyi yetişmiş sanatkârların arkası kesiliyor.

15- Evlilikler geç kalıyor. Yaşlar 35 i buluyor. Hani en az üç çocuktu. Nereye gitti? Yok. Nüfus hızı kesildi. 

16- Artık evliliğe ve yuvaya iyi baktırılmıyor. Kan kaybediyoruz.

17- Diziler berbat etti. Hiç utanma yok. Bir de o güya programlar var ya! Edepsizce işlenenleri aleni olarak canlı yayında anlatmalar. Bu daha büyük bir felaket! Toplumu bozmak açısından. Hem Allah (c.c) işlenen günahların dile getirilmesini yasakladığı halde.

18- Herkesin sevmek hakkıymış. Evli de olsa. Bunu yerleştiriyorlar. Âh ecdad. Gel de halimizi gör.

19- İyi nesiller yetişmez ve aile bağı sağlam olmazsa vatanı elde tutmak ne mümkün? 

20- Neden duruyoruz? Günden güne davamızdan kan kaybediyoruz.  Tıpkı tesettür gibi. Bir tutam bez parçası oldu. Kaç kızımız gerçek tesettürlü? Anneler kapalı, onlar perişan. Niye? Lise var, üniversite var ve giyim serbest. Herkesin gözü de alıştı maalesef. Kadın dernekleri ise ancak bu perişanlıkları yaymak için çalıştı. Maalesef en iyisi bilinen de onlara payanda oldu.

TV VE İNTERNET

Günümüzde televizyon yayınlarının alabildiğine bozguncu tavrı ise, bu yıkımı iyice körüklemektedir. İnternet, telefon ve benzeri şeyler de, bunların nasıl kullanılacağını bilmeyen nesillere en öldürücü silâh olmaktadır.

Aile yuvasının küçümsetildiği, flört ve "beraber yaşama" adı verilen Batı kaynaklı uygulamaların yaygınlaştırılmaya çalışıldığı, zina ve eşcinselliğin bir hak gibi gösterilmeye gayret edildiği bir propaganda, Müslüman Toplumu özünden koparıp yıkmaya hazırlayan bir senaryodan başka bir şey değildir. Yangının bacadan aşağıya çoktan indiği günümüzde, aile müessesemize sahip çıkmalıyız.

Bir yandan anneler günü yaygaraları yapılırken, diğer yandan, anne olmayı mahveden yayınlar ve uygulamalar alabildiğine yayılmaktadır. Herhalde öncelikli olarak bu gerçekleri düşünmemiz gerekir. Bilelim ki anneler ancak sağlam aile yuvalarıyla "anne" olma şerefini elde edebilecektir.

NİKÂH VE SAĞLIKLI BİR YUVA

İşte bütün bunlar nikâhın ve sağlıklı bir aile hayatının önemini bir kat daha ortaya koymaktadır. Zira eşler birbirlerine, ırzlarını koruyacaklarına dair söz vererek bir araya geliyorlar. İslâm’da aile hayatı o kadar önemlidir ki, kadın ancak kocası için, koca da ancak karısı için süslü ve cazibeli olacaktır. Bir başka karşı cins için bu asla caiz değildir.

Bu sebeple dışarıya çıkarken güzel koku sürünmesi bile caiz değildir. Zira giyim-kuşam ve böylesi şeyler, gözlerin kaymasına ve kalplerin meyletmesine sebep olur. Sıkı ve ince bir giyiniş, dikkat çekici renkler bunun en büyük müsebbibidir. Bu, özellikle kadınlar için çok daha geçerlidir.

Hal böyle iken ve bu konuda pek çok uyarılar varken, bugünün özellikle kadını da erkeği de dışarı çıktıkları zaman nasıl bir hal sergiliyorlar, bu ortadadır. Tabii ki çok acıdır. Acaba onca felaketi çağrıştıran giyim kuşam ve makyajlarıyla kadın ya da genç kızlarımız kimler için süslenmiş oluyorlar? Onlarca, yüzlerce erkeğin kalbinin kayması ve günaha girmesine sebep olmaları, onları nasıl da rahat ettirebiliyor?

Müslüman Toplum olarak bizler bunu unutmamalı ve nesillerimizi tehlikelerden koruma gayreti içerisinde gerekli eğitim ve öğretimi mutlaka vermeliyiz. Zira Cenab-ı Hakk (cc) her aile reisine bu görevi vermiş ve uygulanmaması halinde büyük bir azaba çarptırılacağını da bildirmiştir:

 “Ey inananlar! Kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (66 Tahrim 6)

Bu noktada şu Hadis-i Şerif de aklımıza gelir:

“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu hıristiyan, yahudi veya mecusi yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)

Bir başka Hadis ise bu gerçekleri daha da açığa çıkarır:

 “Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buhari, Nikâh 91)