İnsanoğlunu yaratan ve onun zaaflarını, acizliğini ve krizlerini en iyi bilen Yüce Mevlamız; Tekasür Suresi’nde maddi gücün insanoğlunun yaşamına anlam katmayacağını bizlere bildirmiştir. Çokluk yarışı ve çoklukla övünmek anlamına gelen Tekasür terimi; bireylerin sosyal çevrelerini insanlar arasında bir üstünlük aracı olarak kullanmalarını içermektedir. Efendimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde mal, evlât ve akrabaların fazla olması, insanlar için bir gurur ve şeref göstergesi olarak görülmekteydi. Bu olgu o denli önem kazanmıştı ki artık insanlar maddi güç ve akrabalarının fazlalığını vurgulayabilmek adına yaşayanlarla yetinmemeye başlayarak, kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de kanıtlamak için mezarlıklara giderek ölmüş akrabalarının çokluğuyla övünmeye başlamışlardı. Yüce Mevlamız cahiliyye dönemindeki bu yaygın ancak hatalı anlayışa şöyle dikkat çekmektedir: “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz (Tekasür, 1-2).”

İnsanoğlunun anlam boşluğunun doldurulacağı ve anlamsızlık hastalığının deva bulacağı mecranın maddi alanlar olamayacağını Kuran-ı Kerimde vurgulayan Yüce Rabbimiz, çağımızın vebası olarak görülen anlamsızlık problemi için bizlere bir çözüm yolu önermiştir: İnfak ve hasbilik. İnfak, insanoğlunun Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi, hasbilik ise insanoğlunun bir şeyi gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin yapabilmesi anlamına gelmektedir. Birçok ayette Allah yolunda harcamayı ve insanlara karşılık beklemeden iyilik yapmayı bizlere anlamsızlığın panzehiri olarak öneren Yüce Mevlamız, infak ve hasbiliğin önemini şöyle vurgulamıştır:

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah'ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir. Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir (Bakara, 261-262).”

İnsanoğlunun fiziksel bir omurgası ve bedeni olduğu gibi psikolojik ve ruhsal anlamda da bir omurgaya ihtiyaç duymaktadır. Hatta psikolojik omurga çoğu zaman fiziksel omurganın sağlıklı ve işlevsel olmasında çok daha fazla rol oynamaktadır. Fiziksel omurganın büyüme ve gelişmesi için çeşitli gıda ve vitaminler olduğu gibi psikolojik omurganın da gıdası infak, vitamin ve mineralleri ise hasbiliktir.

Günümüz insanına baktığımızda; maddi gücün iyi ve faydalı bir insan olabilmek için sadece bir araç olduğunu unutup ona amaç olarak bel bağlayan, maddi açıdan değeri fazla olmasına rağmen manevi açıdan değerini giderek yitiren, elindekileri varoluşunun payandası olarak gören, vermekten korkan, ağzı açık ve alıcı konumda olan, istifçi ve sömürücü eğilimlere sahip olan ve sosyal yaşama bir katkı sunamayan insan tipinin giderek çoğaldığına üzülerek şahit olmaktayız.

Bu bağlamda gelecek nesillerimizin hem maddi hem de manevi anlamda değerli olması ve sosyal huzurun artması için toplumun tutkalı olarak nitelendirebileceğimiz hasbilik ve infak davranışlarının özendirilmesi ve biz büyüklerin bu anlamda yavrularımıza model teşkil etmesi son derece elzemdir. İçinde bulunduğu toplumun insanları ve genel olarak da insanlığın tümüne faydalı olan bir birey kendini bir işe yaramış hissedebilir. Bireyin yaşamına anlam katacak his işte budur.

Hem dini hem de kültürel değerlerimizin vurguladığı bu iki özelliğin toplumumuzda tekrardan neşvünema bulması; içinde yaşadığımız çağın vebası olan anlamsızlık ve hiçlik duygularının rehabilite edilmesinde anahtar rol oynayacaktır. Böylece kendisinin sınırlı, fani ve aciz bir varlık olduğu gerçekliğini bir an olsun aklından çıkarmayan, maddi olan her şeyin kendisi için bir emanet olduğunu fark eden ve sonuçta kendisi ve çocukları en önemli yatırımın sağlıklı bir karakter ve kişilik olacağını unutmayan bir toplum oluşabilir. Aksi takdirde sosyal çevresi internet ve iletişim aracı sosyal medya olan ve giderek kendinden korkan ve kendinden uzaklaşan bir nesille karşı karşıya kalma riskinin oldukça yüksek olduğu görülmektedir.

Selametle…