Tüm hırsların tanrıçası paradır. Yetecek kadar değil, dünyalık biriktirmek için nefsine köle oluş, insanı para karşısında aciz kılmıştır.

“Para hırsı ahlaksızlıktır, tefecilik suçtur ve para sevgisi tiksindiricidir.” demiş Zygmunt Bauman. Çünkü gözü dönen insanın bu uğurda yapmayacağı hiçbir kötülük yoktur.

Dünyadaki kavgalar, para ve güç etrafında dönmekte.

Biraz gerçekçi olalım ve içimize şu notu düşelim: İnsanın insana eziyeti, karşılıksız kalmaz! Daha fazla kazanç uğruna insan, bütün canlılara zarar verecek kadar vahşileşmiştir. Bunu yaparken de masum olduğuna inanmakta. Vicdanı temize çekmenin yolunu aramayalım, vicdanımızla konuşalım. Kendimizle yüzleşelim.

Kelime-i şehadet getirip, Müslüman olan kişi, günahı ve sevabı bilmek zorunda. “Günahı günah bilmek ve işlerken günah olduğuna inanmak, işlemenin sonunda nedamete(için yanmasına) sebep olur. İşte bu haller günahları yıkayan iyi hallerdir. Allah’ın affı ve Rahmeti çok vasidir.” Muhyiddin İbn-i Arabi.

“Sana asi olmak; Allah’ım, senden uzaklaşmaktır. Kalbimde sen yoksan ne yapayım ben yaşamayı?...” Bu dua gerçek Müslüman’ı anlatmakta.

Nefsinin tüm isteklerine boyun eğeceksin, istediğin günahı işleyeceksin ondan sonra da fakire para verip, aklanacaksın. Bu uyduruk düzendir, Müslüman’ın yanılgısı.

Günahı kabul etmeyen son devir Müslümanı, kendi konforuna göre din ve ahlak yasası oluşturmakta. İçinde edep, hayâ yok. Mahremiyet bitirilmiş. Helal, haram birbirine karışmış. Güçsüz ezilmekte. Bin bir çeşit yiyecek var, insanlar aç. Bu çağın Müslümanı doymamaktan şikâyetçi. Çünkü sahtekârlıkla doldurduğu kaşığın bereketi yok.

Modern Müslüman Dinin esaslarını yerine getirmekle mükellef görmüyor kendini, menfaatine göre hareket ediyor. Bu da imanı zayıflatmakta.

“Adem, alem-i süfliden değil; alemi ulvidendir./ Şu dönen feleğin dönüşündeki letafettir edep.” der Mevlana. Hâsılı imanın olmadığı yerde, edep olmaz.

Kenan Rifai, Nutk-u Şerif’inde söyle der: “ Dünya diyerek geçme sakın, buradadır her şey. /Mizan–u saratı orada mı sandın?”

Hazin sonların hikâyesi ile dolu bu dünya. Unutulan vicdan, gün gelir kendini hatırlatır.

Bir gün hasta ziyaretine gitmiştim. Makinaya bağlı adamın başında eşi, “Çok kul hakkı yedi” diye ağlıyordu. Annelerin gözyaşlarına dayanamayan çocuklar, babalarının gençliğinde iş yaptığı kişilere para verip, helallik almışlar.

Bir insan mağdur edilerek, fırsatçılık yapılarak elde edilen kazanç, helal değildir. Kul hakkı gibi büyük bir imtihan var insanın önünde. Çok çok ince bir detay bu, bir o kadar da dehşetli.

Son devrin hocalarının yanlış fetvaları helal, haram titizliğini ortadan kaldırdı.

Bir gurbetçi her tatilde köyündeki hocaya, fakire fukaraya dağıtması için para veriyor. Zaman zamanda sorular soruyor: “Hocam, kiracılarımın kontratında haklarımı korumak için her şey yazıyor. Evi boşaltanlardan bir sonraki ayın kirasını da alıyorum, günah olmaz değil mi?” Hoca da “Yok evladım, sen zekâtını, fitreni veriyorsun, için rahat olsun.” diyor... Hoca şirin gözüküp, para alma derdinde, mülk sahibi fazladan para alacak; efendim, kontratta her şey yazdığı için kurallara da uyuluyor.

İkisine de sormak gerek; “Allah (cc.) vicdan ve merhameti niye yarattı” diye? Her şeyi kılıfına uydurmanın memnuniyeti var yüzlerde. Dört beş çocuğuna bakmak için, bütün gün inşaatlarda çalışan kiracıyı, garibanı kim düşünür ki?..

Ne açıkgöz bu insanoğlu değil mi? Günahı, sevabı istediği gibi ayarlayabiliyor. Hocaya soruyorlar yeni evli adam: “Hocam, hanımım ile annem geçinemiyor, annemi köye yollasam günah olur mu?” Hoca: “Evladım evin düzeni her şeyden önde gelir, sen saadetini düşünmek zorundasın.”

Köyde doğalgaz var mı? O anne, çocuğunu zaten sobalı, soğuk evlerde büyüttü. Yaşlılığında rahat etmeye hakkı yok mu? Anaya-babaya hürmeti yok ettiler. Huzur yok. Vefa yok... “Bir lokma ekmeğim var, biraz aklım, iğne ucu kadar zevkim. Annem var.” demiş Sohrab Sepehri. Annemizin kıymetini bilelim.

Daha ötesi de huzurevine gönderilen ana-baba için, “İçleriniz rahat olsun. Parasını veriyorsun evladım, sokakta bırakmıyorsun ki” denildi. Velhasıl kerem her türlü ahlaksızlığa bir kulp bulunmakta.

Final ne peki? Tabii ki yeni neslin itikatsızlığı. Mutlu olmayı bilmeyen gençlik, manen boşlukta. Hedeflerine ulaşamıyor, adeta uyuşmuş. Ahlaksızlık da çığ gibi büyümekte. Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Pir Sultan Abdal: “Demiri demir ile dövdüler, biri sıcak biri soğuktur. İnsanı insan ile kırdılar, biri aç biri toktu.” Kalbinize emanetsiniz…