Bazen insan yaptığı pek çok şeyden sıkılıyor kâri. Yoruluyor mu alışıyor mu değişiyor mu bilmiyorum. Ama vazgeçtiği zamanlar oluyor. Hani her zaman yaptığı ya da belki de belki de yapmak zorunda olduğu şeylerden sıyrılıp da yapmamak, gitmemek, durmak istiyor. Neden bilmiyorum ve tam olarak bir isim de bulamıyorum buna. Sana da oluyordur. “Ben ne yapıyorum?” diye sorduğun anlar; “Neden buradayım?” diye sorguladığın zamanlar vardır muhakkak. İsmi atalet mi tembellik mi ya da yorgunluk mu? Bilemiyorum.

Benim kanaatimce hayat dediğimiz şey bir yol ve her vakit yürümek gerekiyor. Durmaya, beklemeye vakit yok. Durduğun an düşüyorsun. Ve düşünce kalkmak zor hem de çok zor. Zira kimse senin kalkmanı, yeniden başlamanı, dinlenmeni, durmanı bekleyecek kadar insaflı ve tahammüllü değil. En başında hayatın kendisi böyle değil. Sen durduğunda ömür durmuyor ki. Zaman seni beklemiyor.

Yıllar önce bir şehre giderken yanımda çok sevdiğim rahmetli Yavuz ağabey vardı. Ya da şimdi düşününce ben mi onun yanındaydım o mu benim yanımdaydı bilemiyorum. Kim bilir hangi şehre gidiyorduk? Ya da hangi şehirden dönüyorduk? Hani beraber yolculuk etmekten çok keyif aldığın bir arkadaşın olur da onunla hep bir yerlere gitmek istersin ya Yavuz Bahadıroğlu işte tam öyle biriydi. Anlattığı her şeyden mutlaka bir tecrübe kapar, bir şeyler öğrenirdin. Benim gibi o da gezmeyi çok sevmezdi. Gittiğimiz hiçbir şehirde çıkıp dolaşmadık, gittik konuştuk ve döndük. Belki de birbirimize benzediğimizden bunca güzeldi.  Sanırım o da benimle seyahat etmeyi severdi. Yanında olmamı isterdi. Ne diyeyim; rahmet olsun.

İşte o seferlerden birinde iki günün içinde dört ya da beş şehir gezip bir o kadar da konferansta konuşunca yorulup da “Ağabey ben bu yaşta yoruldum bu kadar sen benden daha çok yoruluyorsun biraz dursan dinlensen mi?” deyince “Durursam düşerim, durursam ölürüm Fatih” demiş ve öylece bakmıştı yüzüme. O an anladım ki çok fazla şey biliyordu ama durmak ne demek onu bilmiyordu.

Şimdi bunları şunun için anlattım. Ben o gün bir şey anladım ki durmaya vaktimiz yok. Ya da şöyle yorulup durduğumuz an birileri ardımızdan gelip de önümüze geçiyorlar. Ve bu dünyada durmayan adamların isimleri ölseler de yaşıyor. Bunu hem kendim için ve hem de devlet için düşünüyorum.

Nasıldı o söz?

“Aşkınan koşan yorulmaz” mıydı?